İZMİR'DE YOLCULUK
Evka 1 kabir azabındaydı
dağ doruğunda kutu kutu evleriyle göz gözü görmüyordu sis’e hap’solmuş çizgileriyle… çıktım yola saat 5:30 bir uçtan bir uca Buca’yı geçtim her yanım ter her yanım tuz… Menderes Caddesinde -kedileri ve köpekleri saymazsak- lambaların ışığı ıssızlığa titriyordu kuşlar henüz uyanmamıştı işçiler duraklara dolmamıştı ağaçlar yaşlı dallarıyla uzanmış yeşil yeşil günü bekliyordu akşamdan kalmaydı yorgun yollar çocuklar henüz tatlı rüyalardaydı… Şirinyer’de tan vakti durdum dilimde tunçtan uyakların ağırlığı esrik bir şiirin tadı dudaklarımda avazım çıktığı kadar bağırdım sonra sustum köprüyü geçtim soluklanarak bugünü de kurtardım sularla akıp günahlarımı ardımda bırakarak… Eşrefpaşa’ya girdiğimde epey yorulmuştum kabadayılık yapmak vardı ya nostaljiye kapılıp şeytana uymadım eski camiiden su içtim serinledim gaz veren zangoçları duymadım... kafamı kaldırdım ki karşımda neşe ile gülümsüyor deniz meğer ne çok özlemişim -bir bilseniz- yüreğim Bayramyeri yüreğim Agora şimdi… ağaran günün ilk saatleri: Varyant’tan kıvrıla büküle mavi bir hasreti izleyerek kendimi tepeden tırnağa İzmirleyerek yürürdüm de içime ve dışıma bir elim Kadifekale’de ak güvercin oldu bulutlara selama durdum öbür elim Asansör’de yanık bir ezgi levanten düşler eşliğinde ‘Dario Moreno’ sokağında tarihe dokundum… |