Gılgamış’ın ÖlümüGılgamış… Beşbin yıllık bir destan Destanlaşır yazıya geçer Ebediyet şerbetini içer Henüz Musa doğmamış Kızıldeniz yarılmamış İsa’ya binli yıllar var İnsanlık Furkan’ı arar Yolu gözlenir Muhammed’in İzi izlenir şairlerin, bilgelerin Uzun uzun uzundur hep destanlar Yazılıp yayılmasa nasıl bilir insanlar Sözü ustası söyler Hak müptelası dinler güzeli de çirkini de biter, Destan bile olsa sözün, Gılgamış bile olsa kahramanı Ölsün yeter Tanrıların Gılgamış için belirlediği alın yazısı gerçekleşti. Toprağın altında karanlık Ona (umulur)bir ışık gösterecek; İnsanoğlunun geleceğe bırakmak üzre yaptığı Anıtlardan hiçbiri onun yaptığıyla kıyaslanmayacak. Yiğitler hem erenler Gökyüzünde Ay’a benzerler Önce büyür ve parıldar Sonra solup giderler. İnsanlar O’nun için diyecekler ki Başka kim onun kadar kudret ve kuvvetle hüküm sürdü Onsuz kalan gönüllerde ışık olmayacak Ey Gılgamış Gördüğün düşün anlamı buydu Ölümsüzlük alın yazın değildi Senin Hem hiç kimsenin Ruhun kederle kaplanmasın Sıkılıp bunalmasın Bunalma ki karşılık olarak Bağımlı kılıp bağımsız bırakma iktidarını İnsanlığın karanlığı ve aydınlığı olma gücünü Halk üzerinde eşsiz bir üstünlüğü verdi sana ilahlar Kaçıp kurtulmanın olmadığı çarpışmalarda Geriye dönüşün imkansız olduğu akınlarda Seni hep zaferle taçlandırmadı mı kaderin Ne var ki Sakın sakın gücünü kötüye kullanma Adaletle davran çalışanlarına Halkın için hükmünde doğrulukla yürü.’’ Gılgamış uzandı kalkmamak üzere yatağa Kullab’ın efendisi uyanmayacak bir daha Kötülüğü alt etti ama yine de dönmeyecek Tepeden tırnağa silahlıydı ama kalkmayacak Bilgeydi yakışıklıydı ama yine de gidecek, geriye gelmemek üzere topraklara yatacak Dağa gitti gelmemecesine Kader döşeğine yattı kalkmamacasına Renkli sedirden dönmeyecek bir daha Halkının arasına Yedisinden yetmişine kadar susmak nedir bilmedi kent halkı . Etten kemikten yaratılmış kim varsa o kadarı ağıtlar yaktı. Yakılan ağıtlar göğe ağdı Konuştu sonunda Alın Yazısı . Zokayı yemiş balık gibiydi Gılgamış Yatıyordu hareketsiz döşeğinde Tuzağa düşmüş ceylan gibi yazık Namtar; İsanlık dışı varlık çökmüştü üstüne Şu eli ayağı olmayan ölüm meleği Et yemeyip su içmeyen NAMTAR. NİNSUN ‘un oğlu İnsanlar arasında eşine rastlanmayan yiğit hükümdar Efendisi ENLİL’e karşı kusur etmeyen Ulu Gılgamış İşte böylece ayrıldı yeryüzünden Sana sunulsun övgülerin en üstünü Bütünü ey GULLAB’ın efendisi ey GILGAMIŞ… İlahlar verdiğini geri almasın Destanını okumayan kalmasın. |
Beşbin yıllık bir destan
Destanlaşır yazıya geçer
Ebediyet şerbetini içer
Henüz doğmamış Musa
Yarılmamış Kızıldeniz
İsa’ya binli yıllar var
İnsanlık Furkan’ı arar
Yolu gözlenir Muhammed’in
İzi izlenir destanların, bilgelerin
Uzun uzun uzundur hep destanlar
Yazılıp yayılmasa nasıl bilir insanlar
Sözü ustası söyler
Hak hakikat müptelası dinler
Sözün güzeli de çirkini de biter,
Destan bile olsa söz,
Gılgamış bile olsa kahramanı
Ölsün yeter
Tanrıların Gılgamış için belirlediği alın yazısı gerçekleşti.
Toprağın altında karanlık
Ona (umulur)bir ışık gösterecek;
İnsanoğlunun geleceğe bırakmak üzre yaptığı
Anıtlardan hiçbiri onun yaptığıyla kıyaslanmayacak.
Yiğitler hem
Tüm erenler
Gökyüzünde Ay’a benzerler
Önce büyür ve parıldar
Sonra solup giderler.
İnsanlar O’nun için diyecekler ki
Başka kim onun kadar kudret ve kuvvetle hüküm sürdü
Onsuz kalan gönüllerde ışık olmayacak
Ey Gılgamış
Gördüğün düşün anlamı buydu
Ölümsüzlük alın yazın değildi
Senin
Hem hiç kimsenin
Ruhun kederle kaplanmasın
Sıkılıp bunalmasın
Bunalma ki
karşılık olarak
Bağımlı kılıp bağımsız bırakma iktidarını
İnsanlığın karanlığı ve aydınlığı olma gücünü
Halk üzerinde eşsiz bir üstünlüğü verdi sana
ilahlar
Kaçıp kurtulmanın olmadığı çarpışmalarda
Geriye dönüşün imkansız olduğu akınlarda
Seni hep zaferle taçlandırmadı mı kaderin
Ne var ki
Sakın sakın gücünü kötüye kullanma
Sarayda çalışanlarına adaletle davran
Halkın için güneşin önünde doğrulukla yürü.’’
Gılgamış uzandı kalkmamak üzere yatağa
Kullab’ın efendisi uyanmayacak bir daha
Kötülüğü alt etti ama yine de dönmeyecek
Tepeden tırnağa silahlıydı ama kalkmayacak
Bilgeydi yakışıklıydı ama yine de gidecek,
geriye gelmemek üzere kara topraklara yatacak
Dağa gitti gelmemecesine
Kader döşeğine yattı kalkmamacasına
Renkli sedirden dönmeyecek bir daha
Halkının arasına
Yedisinden yetmişine kadar kent halkı susmak nedir bilmedi.
Etten kemikten yapılma ne varsa o kadarı ağıtlar yaktı.
Yakılan ağıtlar göğe ağdı
Alın yazısı konuştu sonunda.
Zokayı yemiş balık gibiydi
Gılgamış
Yatıyordu hareketsiz ölüm döşeğinde
Tuzağa düşmüş ceylan gibi yazık
İsanlık dışı varlık Namtar çökmüştü üstüne
Şu eli ayağı olmayan ölüm meleği
Et yemeyip su içmeyen NAMTAR.
NİNSUN ‘un oğlu
İnsanlar arasında eşine rastlanmayan yiğit hükümdar
Efendisi ENLİL’e karşı kusur etmeyen ulu Gılgamış
İşte( beşbinyıl önce) böylece ayrıldı yeryüzünden
Sana sunulsun övgülerin en üstünü
Bütünü
ey
GULLAB’ın efendisi
ey
GILGAMIŞ…
İlahlar verdiğini geri almasın
Destanını okumayan kalmasın.
KUTLARIM ÜSDADIM ŞİİR HARİKAYDI KALEMİNE SAĞLIK SEVGİ VE SAYGILAR PUANIM 5