Çivisi Çıkmadan..Kendini, karşısındakini, çevreyi, hayatı anlamak. Tarihin ve zamanın farkında olmak. Anlamak; çözüme atılan ilk adım. Anlamak, aklın varlığını ve ne işe yarayacağını kavramak. Karşılaşılan olaylara, insani yaklaşımda bulunmak. Kendi kapasitesinin ışığında yapabileceklerinin farkında olmak. Kimim? Neyim? Nereden gelip nereye gidiyorum? Neden düşünüyorum? Sen ne düşünüyorsun? Ben ne düşünüyorum? Doğruyu ve güzeli kim düşünüyor? Dağ gibi biriken ve; beni, ailemi, ülkemi, sosyal hayatımı buhrana sokan problemlerin kaynağı ne? Milli sorunların muhatabı kim? Ve anlaşılmayı bekleyen bir millet! Viyana’dan beri boynu bükük, gözü yaşlı Türk Milleti… Kendini anlayacak, derdini dinleyecek Bir lider, bir aydın beklemekte. En son bir Atatürk dinlenmişti bu derdi. Gençlere emanet etti ya…! Sağır, görmeyen, hissetmeyen dünün gençleri… Zevk, eğlence partilerinde gününü gün eden yarının ihtiyarları… Makamı, parayı bulan uzaklaşmış… Kendinden, insanlığından, öz değerlerinden, kültüründen, toplumundan uzaklaşmış… Önce; öz değerlerini Batı’dan saklamış utanarak, Sonra sakladığı yeri unutmuş… Şimdilerde ise hiç aramaz olmuş. Milletinden utanan yeni nesiller… Kültürüne yabancı, alaycı sanatçılar… Kendi kabuğunu beğenmeyen aydınlar… İki laf etmeyi ticarete döken siyasiler… Ve sorunların nedenlerini, nerede araması gerektiğine karar veremeyen bir millet! Dene babam dene… Üç asırdır deniyoruz, elimizde ise üç-beş anahtar. Ne anahtarcı aklımıza geliyor, ne kilit! Kapının açık olma ihtimalini ise deneyenimiz bile yok! Kulaklarımızı ne kadar tıkasak, Gözlerimizi ne kadar kapamaya çalışsak, Ne kadar görmezden gelsek de Ülkemizde bir yangın var. Bir yanlışlık var gidişatımızda… Acı haberleri televizyonlarda, gazetelerde duyuyor, okuyoruz. Şunun başına şu gelmiş, bunun başına bu gelmiş. Bir zamanlar sadece uzaklardan duyduğumuz vahşetin ve ahlaksızlığın çirkin yüzü; Mahallemizde, okulumuzda işyerimizde mekân tutmuş durumda. Ülkenin sorunlarına, komşunun, mahallenin sorunlarına sırt çevrilerek mutlu olunamaz. Kısacık tatillerde kendinizi sahillere, ege adalarına atabilirsiniz. Ama kendinizi kandıramazsınız. Marifet güzel yerlerde yaşamak değildir, Yaşadığınız yeri güzelleştirmektir. İstanbul’un taşı toprağı altın dedik, yedik bitirdik! Şimdi nefes almak için ver elini Antalya. Şunu unutmayın; Göz yumduğunuz, duymazdan geldiğiniz sorunlar Bir gün gelir sizi Antalya’da da bulur. Rotası olmayan, pusulası çalışmayan bir gemi Denizde nasıl yol alabilir ki? Fert ve toplum olarak rotamıza karar vermek, Ve senelerdir pusulamızın çalışmadığını görmek zorundayız. Bir melek gelip; yarın akşam öleceğimizi bize bildirse. Son günümüzü nasıl geçirirdik acaba? Kendi adımıza, ailemiz ve ülkemiz adına neler yapardık acaba? Makamlarımız, güvendiğimiz servetlerimiz gözümüze görünür müydü? Unutmayalım; Sular yükseldikçe balıklar karıncaları yer… Sular çekildikçe karıncalar balıkları yer… Kimse bugünkü imkânlarına, makamına, etiketine güvenmemeli. Çünkü kime ne olacağına Ancak tarihin akışı karar verir. Yapabileceklerimiz.. Yapmak istediklerimiz.. Yaptıklarımız… Hâlbuki bundan 20 yıl sonra, Yaptıklarımız için değil, yapamadıklarımıza üzüleceğiz. Dolayısıyla ruhumuza vurduğumuz kelepçeleri çözelim. Yapabileceğimiz kadar söz verelim. Sonra söz verdiğimizden daha fazlasını yapalım. O kadar doğru konuşalım ki hatırlamak zorunda kalmayalım. Başlamak için en uygun zamanı beklersek hiç başlamayabiliriz. Şimdi başlayalım! Şu anda bulunduğumuz yerden, elimizdekilerle başlayalım. Değişime ilk önce kendimizden başlayalım. Düşüncelerimiz değişirse, biz değişiriz. Biz değişirsek toplum, ülke değişir. Günlerimizi sadece para kazanarak ve harcayarak geçirirsek, Bir gün gelir, bir de bakarız Kaybettiğimiz şeylerin satın alınamayacak kadar değerli şeyler olduğunu anlar ve üzülürüz. Mutlu olmak istiyorsak, İlk önce bir başkasını mutlu etmeliyiz. Fiziki görünümüz için her gün baktığımız aynalara, Ruhumuz için de bakmalıyız. Bugün kendim için, ailem için, ülkem için neler yapacağım. Hangi güzellikleri yaşayacağım ve yaşatacağım. Aksi halde aynalarda görmek istediğim hayat ile Yaşadığımız hayat arasındaki fark sürekli açılır gider. Acınacak halimize bir gün gelir aynalarda güler. Türkiye bizim aynamız. Ekonomimiz, siyasetimiz, medyamız… Sokağımız, okulumuz, okuma oranımız bizim aynamız… Nasıl bir ülke görmek istiyoruz? Hangi güzellikleri yaşamak istiyoruz? Karşımızda ayna… Ülkemizin çivisi çıkmadan anlayalım. Harekete geçelim. Yoksa aynamızda ağlar, anamızda….. |