Neden?
Gelecekteki hayatını,
Yabancıların insiyatifine bırakmış bir toplum. Bir kısmı bağımlılıktan bahsederken, Diğer bir kısmı geçmişi aynen yaşama hayalinde. Bizden olan, ama bizden farklı bir hayatı yaşamak isteyen, Anadolu’da yaşayan, ama ruhu dışarıda gezen, Bizden doğan, ama başkalarınca şekillendirilen bir gençlik. Yarını planlamak yerine, geçmişi konuşmaktan bıkmayan bir siyaset. İrademiz dışında hayatımıza girmiş yabancı bir rüzgar. Ev ev, sokak sokak, okulundan medyasına, Vicdanları, akılları devre dışı bırakarak Aramıza yerleşmeyi başarmış bir nifak. Dünyanın her yerinden gelen lüzumlu lüzumsuz her şeye kulak verirken, Mensup olduğu milletin ızdırabına kulak tıkamış, Öldüren cazibeye kucak açmış, Ölümden kaçarken yolu mezarlığa çıkmış bir aydın tabaka. Acaba hangi mevsimlerden esiyor bu rüzgarlar. Bize Tanzimatta ölüm fermanını yaşam zannettiren, Ramazan sofralarında papazlara iftar duası okutturan, Hacı, hocalara Yeşilçam filmlerinde kadeh tokuş tutturan, Ayşelere, Fatmalara, Alilere ‘sirtaki’ oynattıran, Ticaretinden siyasetine, aydınından sanatçısına, Yediden yetmişine ‘Batı’ nın kuyruğunda serap gördüren. Bu rüzgar nereden esiyor? Ölçü aletlerinin Batı kaynaklı olduğu bir hava değişimi yaşanıyor bu ülkede. Hayallerimizi Batıya bağlayalı beri, değişim merkezlerinin şubeleri açıldı, Babıali de, Beyoğlu’n da. Bir kasırga misali esti yüreklerde, vicdanlarda, Ne varsa silip götürdü, Ne akıl, ne insaf, ne adalet kaldı ruhlarda. Gaflet rüzgarı seyir etti. Medyadan siyasetine koşarcasına, Sanatımız ise şaha kalktı! Edep yerlerini gözümüze sokarcasına. Batının kendi değerlerini, İnsanlığın değerleri olarak sunma isteği tüm dünyayı kavuruyor. Ne yapıyor batının modası bize? Kendine benzetiyor. Türk Milletine siyasi ve ekonomik baskılar yaparak Kendi kültürünü yaşamamızı istiyor. Kimliğimizi aradığımız bir çağda, Türk insanının şahsiyetini yok ediyor. Önce dünya görüşümüz, Sonra ideallerimizde, Batıyı tanıdıkça kendi değerlerinden bir şüphe, Tanzimat’tan beri ruhumuzda iki cephe, İleri mi gitsek? Yoksa geri mi dönsek? Minare bahane; gaflet, dalalet, hatta hıyanet kılıflanıyor. Yetki kaynağı bilinmeyen localardan, Cesaret alan bir zümre, Üvey ana evinde bir yetim misali, Elinde bir kantar; sınıfları ayarlamakta. Sen beri, sen geri… Siz seyrederken.. ben ileri (!) Yarınını merak etmeyen bir millet, Kimi ona yol gösterdiğini söylemekte, Kimi değerleriyle alay etmekte, Kimilerine göre ise sadece kamusal hizmet eri. Bana çay getiriyorsan ‘özgürlüğü’ yaşarsın! Benim gibi insan(!) olursan, şu zinciri takmalısın! Yeni bir millet yaratma hülyasına, Kalmadı başımıza gelmedik gürültü. Özelleştirmediğimiz değer, ‘Milli’ lik müzelerde meğer, Gezen olsa bari, Hiç olmazsa oralarda görülürdü. Her gün farklı bir hayat yaşamayı kabule hazır insanlar, Duyguların ve zevklerin ön plan çıkma arzusu, El çakmalar, Saç boyamalar, Anlatanın doğruluğuna inanmadığı duygular, Çağdaşlık gereği savunulan prangalar, Düşünce esir, Akıllar esir, Rajon gereği, Yaşayanlar esir. Everisionda İngilizce, Hangi milleti temsil ediyor sizce? Avrupa kadar başarmak(!) Ufukları karartıyor sessizce.. ‘Bu millet adam olmaz’ derler hani… Sizin‘adamlık’ölçünüz; Dine, kültüre küfretme, Tarihiyle alay etme, Sorumluluktan kaçma, Eğlenceye düşkün olma, Ticarette, siyasette her değeri istismar etme ise, Haklısınız! Bu millet, sizin istediğiniz gibi adam olmaz! Olmayacakta! Değişim merkezi Avrupa; yanlışı fark edeli yüzyıl oldu; Ciddileşti, suratı asıldı; Biz ise terk edilen kasabaya kahkahalarla giriyoruz. Kıyafetler, davranışlar, Dinlenen müzik, İzlenen dizi, Takılan küpe, Konuşulan kelime, Msn’leşen Trkçe! Uygulanan reçete, Dışarıdansa koy sepete! Bekle dur! Bir Mustafa Kemal, Bir Fatih, Bir Yavuz çarçabuk gelse! Yoksa; onları da mı Batıdan bekliyoruz? Hüseyin PAŞA |