Hayatın Anlamı
Bir varmış, bir de yokmuş!
Orta Asya’nın bozkırlarında; Küçük küçük çadırlarda oturan, İdealleriyle cihana sığmayan bir millet varmış. Oluk oluk akmış, Orta Asya’dan güneye, kuzeye ve batıya? Yeni bir inanç, yeni bir dava, yeni bir hayat! Mıknatıs gibi çekmiş dizi dizi atlıları.. Ve bir koşu başlamış; Tek dişi kalmış karanlığa, yıldızlar gibi yağan Sonu mahşerde biten bir yarış, Dünü düşünmek keyif verici, Yarına bakmak ise, oldukça heyecanlı, Bugün… Maalesef ızdırap günleri… Batı’yı, Afrika olmaktan kurtaran insanlar, Bugün, çağdaş-medeni yapılmakla taltif ediliyor! Boynu bükük, gözü yaşlı, Yüzü soluk, ümitleri yitik, Dünden habersiz, yarından umutsuz, Bugününden keyifsiz, bugünden mutsuz. Bir koku var etrafı kaplayan, İğrenç mi iğrenç! Lağım, kan, ahlaksızlık, ciddiyetsizlik kokusu, Eller burunda, eller cepte, eller internette… Gözler oynaşta, düşünceler oynanacak maçta! En okumuşlarımız (!) gitmekten söz ediyor, Başka yerlere… Güzel kokuları varmış oraların… Başbakanın çocukları zaten Amerika’da, Ya sırada… Ruhu Avrupa’da, Yüreği Amerika’da, Bedenleri Anadolu’da gezen yüzlerce insan, Gözler kapıda.. Viyana kapılarına tekrar dayanacağız ama; Bu sefer niyetler farklı! Kimimiz köfteci, kimimiz dönerci, İlaç deyip yudumladığımız şey, Meğer ki, hayatımızı karartan bir zehirmiş. Anladım, ama galiba biraz geç oldu, Bizi karalayan; tıpkı ben olmama rağmen, ‘el’ miş! Ağlatan kahkaha, Güldüren sancı, Sıkıcı konfor, Hasta eden ilaç, İğrendiren lüks! Esir kılan hürriyet, Konuşturmayan demokrasi, Yaşatmayan ekonomi, İşe yaramayan bilgi, Dinlenmeyen türkü, Uçulmayan gökyüzü, Bizim olmayan duygu, Ruhu değil, gözü okşayan görüntü, Geçici güzellik, Artık adalet isteyen bir millet, Doğuyu şaşırtan, Batıya salya akıtan, Ümidimizi yıkan politika, Baş aşağı bakarak, gölgeyi güneş sanan zihniyet! Ne oldu bize? Bize bir şeyler olduğunun farkında mıyız? Cudi’de bir can düşmüş toprağa, Hayallerini gömmüş ay yıldızlı davaya, Antalya’dan, Marmaris’ten hissediyor muyuz? Cihana sığmayan yürekler, Belediye ekmek kuyruğunda yoruldu, Kıtadan okyanuslara dalgalanan bayraklar, Daha çok var (!) denilen Mehmet’ime sarıldı şimdi. Bu ülkenin çocukları neden toprak yiyerek büyür? Yemeyeniniz var mı? Topraktan yaratıldığımız yetmezmiş gibi, Anadolu’nun şehit kanı ile tatlanmış toprağı, Ekmek olmuş, ilaç olmuş, yar olmuş şimdi. Ülkemde yangın var dedim, aradım itfaiyeyi, Allah aşkına koşun! Ülkem yanıyor! Caddelerim, arabalarım, bahçelerim, Ahlakım, namusum, onurum yanıyor yetişin, dedim. Sen manyak mısın? Dediler, yüzüme telefonu kapattılar. Yaşamak istiyoruz ama; Sadece uzun yaşamak! Nasıl yaşadığımızın hiçbir önemi yok! Çünkü; Eller burunda, eller cepte, eller internette… Gözler oynaşta, düşünceler oynanacak maçta! Mikrofon uzatılan, eline kalem alan herkesin; Bir diğerinin yaşam sınırlarını lütfedercesine(!) çizdiği bir ülkede; Huzurdan bahsedemezsiniz. Vatanseverler konuşuyor diyemezsiniz. Peki nedir vatanseverlik? Bu ülkenin ideallerinin, çıkarlarının, bütünlüğünün üzerine; hiçbir his, düşünce, söz, eylem olmaması halidir, vatanseverlik. ‘Size ölmeyi emrediyorum’ emrine ateş böcekleri gibi koşan, ‘Gemileri karadan yürütün’ şokunu sakin karşılayan, ‘Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var’ ikazına tevazu ile boyun eğen, Ne yaptığını anlamaktır vatanseverlik. Kişisel başarı ve mutluluğu ararken, Milli davalarda haddini bilmektir vatanseverlik. Hüseyin Paşa |