mütehavvil mizacıyla insan biraz siyah biraz da beyazdır aslında fark ettirmeden sessiz sızdırdıkça dinmeyen öfkesini içine civası gevşek duygularla üstüne dam olmaya yeltenir kafa yormaya başla eğer iyi görünmeye çalışıyorsa aynaları hoplatacak güzelliğini en güzel hediye sanma! söyler mi hiç kabuğunu çatlatıp canavar doğuracağını sana
gümüş tepsideki derisi yüzülmüş parlayan şey kendi kellendir nasıl görmezsin? gerçek mi kâbus dolu bir rüya mı bu şimdi dersin güne lanet okuyan yüzün bir sağ bir sol sataşırken zehir kesiliverir birden damaklarda gezinen tadın gözlere hitap eder ağızdan ağıza dolaşırken üzerindeki kürdanla karttaki zor okunan adın
merak etme sen! ikram edildiğimde çoktan uyuşturulmuştum ben gözlerimi oyup da çıkarma bırak kalsın! baktıkça sana kılçık gibi boğazına saplansın!
oysaki güne çok iyi başlamıştık bu sabah bir yanımda okuduğum kitap diğer yanımda sen satırlarında mutluluk yüreğimde Mevlâna çıkarken ilâhî aşkın yolculuğuna senin yanağına öpücük onunkine de gülücük kondurmuştum çok geçmeden anladım ki meğer kılıktan kılığa ne de çabuk giriveriyormuş insanoğlu denen kulakları hep sağır kesilen mahlûk yüreğim henüz kılıf değiştirmemişken gözlerim kitaptaki bir cümleye takılıyor aniden "Aşağıda toprak, yücede sema..." işte bu sözden hemen sonra şimdi tam vaktidir deyip ölmek istiyorum o an oracıkta
diyorum ki acaba yazarın yaptığı gibi hayal yolculuğuna mı çıksam? sözüm ona "Guatemala’daki Kırık Kalpler Ağacı" na bir dilek bağlayıp gerçekleşeceği günü beklemeye mi koyulsam? yoksa kendimi "çöl çiçeği" varsayıp Waris’in beş deve uğruna kendini pazarlık eden babasından ve yaşça hayli büyük evlendirileceği adamdan kaçışı gibi çocuk sayılacak yaşta çaresiz, perişan, sersefil çöllerde günlerce aç ve susuz kalmış cılız bedeniyle aslanların bile kovalamaya gerek duymadığı bir haliyle onun gibi yapıp hayat daha yakalayıp diğerlerine yem diye şehvetli sofralarına ikram etmeden önce ben de mi hayatın peşine verip kovalasam?
"mutluluğun peşinden koşma, mutluluk senin peşinden koşsun" diyor kulaklarımda yankılanan yabancı bir ses bu sesi daha önceden de duymuştum iyi de zaten ne koşacak halim var ne de durup da bekleyecek vaktim garip bir yolcuyum sadece bu kervanda kıstırıldığım kapandan paçamı kurtarabilirsem ve kaybolduğum labirentten fare kurnazlığıyla yolumu bulabilirsem ineceğim durağı da hür irademle kendim seçeceğim bu sefer işte o zaman başağın renginde sarı çatlayan toprakta beklenen su soluduğun zehirli havada oksijen ve özünde sana can veren nefes olabilirim belki
ama n’olur geçirdiğin cinnete pay biçip üstüne üstelik beni de ortak edip bugüne sakın lanet okuma! beni ne bugünde ne dünde ne önceki günde ne de geçmişte ara! neydim, ne oldum? nerden geldim, nereye gidiyorum? artık kendim de bilmiyorum!
bildiğim enkazın en dip yerindeyim ya beni kurtarır beraber su yüzüne çıkarız arınarak ya da beraber can veririz kin ve nefretle boğularak
-sonuç-
ya sen bendesindir ben de sende ya da hiçbirimiz hiçbir yerde
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Güne Lanet Okuma şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Güne Lanet Okuma şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
diyorum ki acaba yazarın yaptığı gibi hayal yolculuğuna mı çıksam? sözüm ona "Guatemala’daki Kırık Kalpler Ağacı" na bir dilek bağlayıp gerçekleşeceği günü beklemeye mi koyulsam? yoksa kendimi "çöl çiçeği" varsayıp Waris’in beş deve uğruna kendini pazarlık eden babasından ve yaşça hayli büyük evlendirileceği adamdan kaçışı gibi çocuk sayılacak yaşta çaresiz, perişan, sersefil çöllerde günlerce aç ve susuz kalmış cılız bedeniyle aslanların bile kovalamaya gerek duymadığı bir haliyle onun gibi yapıp hayat daha yakalayıp diğerlerine yem diye şehvetli sofralarına ikram etmeden önce ben de mi hayatın peşine verip kovalasam?
Mütehavvil mizacı olan insanoğlunun şiiri de mütehavvil mi olur; renk değiştirmek sade bukalemunlara mı has bir özelliktir. İnsanoğlu kızınca, sevinince, üzülünce, şaşırınca inceden bir renk değiştirmiyor mu? diye düşünüyorum.
Kararsızım; Halden hale, düşünceden düşünceye sevkolunuyorum. Bütün bunların nedeni de sanırım değişken kelimesi, yani mütehavvil; psikoloji fenadır. Kavramlar da şamil oldukları olaylar gibi etkiliyormuş insanı..
Mizaç; Doğuştan alınan eksi ve artı kutupların meydana getirdiği form; kişilik. Gensel bir şey yani;) Alt yapı olmasıyla beraber üst kimliğidir de insanın bu mizaç dediğimiz meret..
Mizaç doğuştandır dedik ama doğruya ve iyiye kanalize edilmediği sürece olumsuz insan prototipleri doğurur. Karakter doğultan alınan bir kimlikitir evet ama terörize edilmiş bir karakter kötü insan doğurur..Ne diyorum yaw..
Neyse, ben gidem, okuduğumuz kitapların düşlerimize etki edip değişkenlik arzetmelerine müsade etmeyelim, yoksa ben de Ganj nehrinin kenarına giderim falan..
Şiirin ikili bir ilişkiden yola çıkarak böyle evrensel bir konuyu anımsatması güzel.. ama şiir biraz yontulsa çok daha şiir olabilirdi..
oysaki güne çok iyi başlamıştık bu sabah bir yanımda okuduğum kitap diğer yanımda sen satırlarında mutluluk yüreğimde Mevlâna çıkarken ilâhî aşkın yolculuğuna senin yanağına öpücük onunkine de gülücük kondurmuştum çok geçmeden anladım ki meğer kılıktan kılığa ne de çabuk giriveriyormuş insanoğlu denen kulakları hep sağır kesilen mahlûk
hikaye tadında bir anlatım..duru ama şiirsel..finalde vurucu şairce bir karşılama hayatı..güzeldi
bir hesaplaşma anında üzerimize giyindiğimiz cinnet ve hayallerimiz bizi yaşatan tek gerçek.
uzun cümlelerde ararız kısa süren mutluluğumuzu ve aldanışlardan bir uçurtma yaparız gökyüzü kadar geniş boşluğumuza biz ancak içimizdekini beslediğmiz sürece huzur buluruz,o canavar doymak bilmesede...
Araya uzun zaman koymandan belliydi yine muhteşem bir şiirle dönüş yapacağını biliyordum yürek sesin doyumsuzdu canım arkadaşım, kalemin daim ve dik olsun kutlarım, gönül sesin daima çağlasın bi tanem....
mutluluğun peşinden koşma, mutluluk senin peşinden koşsun" diyor arama modu ve ben bu sözü daha önceden de duymuştum iyi de zaten ne koşacak halim var ne de durup ta bekleyecek vaktim garip bir yolcuyum sadece bu kervanda kıstırıldığım kapanımdan kurtulabilirsem ya da bu çıkmaz labirentten fare kurnazlığıyla çıkabilirsem ineceğim durağı da kendi hür irademle kendim seçeceğim bu sefer işte o zaman başağın renginde sarı çatlayan toprakta beklenen su soluduğun zehirli havada oksijen ve özünde sana can veren nefes olabilirim belki
çok şeyin tanımı..zincir olmuş şiir koynunda.. buldum buluşturdum.. bekleyerek okudum ki.. dokundu.. güzeldi.
Şiiriniz uzun olmasına rağmen,ne akıcılığından ne de bütününden şaşmamış...içtenlikle tebriklerimi iliştirirken sayfanıza,kaleminize nazar baocuğu bırakıyorum..sevgiler...
kısaca olmak ya da olmamak
sevgiyle ya da sevgisiz
çok güzeldi canım benim, sevgilerim çokça...