İhtiyarYaşlı bir adam vardı, elinde çekiç, çivi, Örsün başına çökmüş, gamzesinde gizli hâr. Gölgesine yapışmış, ızdırâbın alevi, Yalnızlık sancısının, kafesinde pişe-kâr. Belki de kimsesizdi, belki de yoktu evi, Yaşlı bir adam vardı elinde çekiç, çivi. Vurgun yemiş gibiydi, siyah saçlarında kar, Yanı başında durdum, sordum; “var mı dil-ahın? İntizâr mı bu aklar, söyle kimden yâdigâr, Yerinde midir hâlâ, mehtâbına penâhın?” Eski bir resim verdi, dedi;” yaram çeşm-i yâr” Vurgun yemiş gibiydi, siyah saçlarında kar. Uzattığı resimde, bir çift vardı dil-figâr, Otuzlu yaşlardaydı, birbirine denk dildâr. “Tam otuz yıl olmadık”, dedi; “kat’a dilazâr “On yıl oldu öleli, yokluğundan sine zâr” Titreyen ellerinde, çıldırırken intizâr, Uzattığı resimde, bir çift vardı dil-figâr. “Ne evlat var ne ayâl, katran karası Nehâr, Tespih tanelerinde, vuslat çekerken dilim. Firkât sancılarında, tepemden çıkar buhar, Her nefes eriyorum, kimsesiz dilim dilim. Nasıl olsa yasaklı, kalan ömrüme bahar, “Ne evlat var ne ayâl, katran karası Nehâr” “Ve hâlâ bende” dedi; sır kabımda bergüzâr, Her çekiç darbesinde, daha da artar acım. Sanki örsün altında, o günlerin közü var, Aldığım nefes gibi, varlığına muhtacım. Söyle nasıl olayım, yokluğunda bahtiyâr? “Ve hâlâ bende” dedi; sır kabımda bergüzâr. Gözlerinde kehribâr, ağlıyordu ihtiyar, Kaçırdı bakışını, mahcup gözünde mizân. Gönlündeki bu vefa, asırlara iftihâr, Seni nasıl yazmalı, Makberî’ce bu lisân? Anlattıkça bağrımı, dağlıyordu ihtiyar, Gözlerinde kehribâr, ağlıyordu ihtiyar… Makberî – Ahmet Akkoyun…………….29/12/2009…….22:00…….İst Pişe-kâr= sanatkâr dil-ahı= gönül ahı penâh= yemin çeşm-i yâr= yâr gözü dil-figâr= âşık dil-azâr= kalp kıran ayâl= eş Nehâr= gün Firkât= ayrılık Bergüzâr= hatıra |
cahil bilmediğine aynen benim gibi düşman oluyor.
ancak vicdan girerse araya insan bu düşmanlıktan pişman oluyor.
yüzü kızarıyor yaptığı düşmanlıktan pişman oluyor.
kendi cehaleti ile savaşması gerektiğini anlıyor.
kutlarım.affınızı dilerim efendim.