SUS(MA)
Hani öyle bir an vardır ya
Kalkışa hazırlanan ilk trenle Adını bilmediğin bir şehrin, bilinmez adresine Alıp başını gitmek istersin Gidemezsin… Hani, çıkıp da bir dağın başına Hıçkıra, hıçkıra Hatta haykırırcasına Ve doya doya Ağlamak istersin de Ağlayamazsın… Hani ‘çok’ söz demeyi isteyipte Bir yumruk çöreklenmiştir boğazına. Cenderededir cümleler Pranga vurulmuştur diline ‘Tek’ kelime çıkmaz Konuşamazsın!… Hani, şişenin dibinde olmak Anason kokusunda boğulmak Bir dilim peynir, iki dilim kavun Olmasa da olur, Çekerim en derininden dumanı Yeter sadece sigaram Dersin, demeye de Yetmez İçemezsin… Hani, kanunun mızrabı olmak olup da, Teller arasında gidip gelmek bin nağmeye dokunmak Zamanın zamansızlığında kaybolmak Yorulup, bitap düşmek... Deliksiz bir uykuya dalmak İstersin istemeye de Uyuyamazsın… İşte öyle bir an’da Zamanı s/eziyor Anların hepsinde An’ın birinde Hiçbirinde... Sadece susuyor... Naçizane dizelerimi layık görüp; güne taşıyan tarafımı onurlandıran ’Seçici Kurul’a ve zaman ayırıp okuyan-yorumlayan yüreklere çok teşekkür ederim. |
Sevgi ile...