Taş Atan Çocuklar.
Kendi memleketimin çocukları,
Nasıl oluyor da taş atıyorlar, Polisime, jandarmama! Ve hatta kendi kabilelerinden olan, İnsanların dükkânlarına, Bu nasıl iş, Nasıl zihniyet, Kim verdi bu taşları onların eline, Ahmet ağamı? Abdullah ağamı? Bunları düşündükçe, Aklıma Taif geliyor, Resülüllah’ı taşlayan çocuklar geliyor aklıma, Onlar biliyor muydu? Tanıyor muydu Resulullah kimdi? İşte bu günde böyle, Birkaç eşya ve para, Bunlar burada bir yara, Kandırılmış çocuklar, Onlar bilmiyorlardı; kendilerine taş attıklarını, Kalem tutan o eller neden taş atıyordu? Arkalarında insanlıktan nasibini almamış, Nasipsizler var, Taş atan çocuklara çiçek sunduk, Çikolata verdik, Tıpkı Resulullah gibi, Beddua etmedik dua ettik, Tıpkı Habibullah gibi, Taifliler Müslüman olmuştu, O habibin duasıyla, Bizde dua ediyoruz işte Resulullahın ağzıyla, Allah sizi islah eylesin, Kalp gözünüzü açsın, Diye dua ediyoruz, Bu şiire ilham olan Taif olayını buraya eklemeden geçemeyeceğim, **************************************** İşte Taif hadisesi; Peygamberliğin onuncu yılıydı, Kureyş zulmü katlanılamayacak derecedeydi, Şevval ayında evlatlığı Zeyt ide alarak yollandı, Taif lilere İslam’ı anlatacaktı, Putperest olan Sakiyf kabilesiydi, Hiç kimse kabul etmedi, Allah Resulüne hakaret ettiler, Taiften ayrılırken de; ayak takımına ve çocuklara, Taş attırdılar Habibullaha. Ayakkabısı kan dolmuştu Resulün, Yürüyemaz halde dinlenmek istedikce, Zorla kaldırıp taş atıyorlardı, Vücudunu siper eden Zeyt, birkaç yerinden yaralanmış, Kan revan içinde kalmıştı, Resulullah’ın ömrü boyunca yaşadığı en büyük sıkıntılardan biriydi bu, Nihayet Rabia’nın oğulları Utbe ve Şeybe’nin evine sığındılar, Burada bir çardağın gölgesinde, Ellerini açtı yaratana, Ve şöyle dua etmişti; ‘’İlahi kuvvetimi zaafa uğrattığını, çaresizliğimi, Halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü, ancak sana arz ederim, Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin zayıf görüp te dalıma bindiği, biçarelerin rabbisin sen, İlahi, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek Hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta Bırakmayacak kadar merhametlisin. Ya Rab, eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim bele ve sıkıntılara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları gösteremeyecek kadar geniştir. Ya Rabb gazabına uğramaktan, Rızandan mahrum kalmaktan, Senin karanlıkları aydınlatan, Din ve dünya işlerini dengeleyen Yüzünün nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar işte, Affına sığınıyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir….’’ İşte beddua etmemiştir, Hatta Karn denilen yerde Cebrail gelerek; ‘’Ey Allah’ın Resulü, Allah kavminin sana söylediklerini işitti, Yaptıklarını gördü, Sana şu dağlar meleğini gönderdi, Kavmin hakkında ne dilersen, Bu meleğe emredebilirsin’’dedi, Dağlar meleği de selamından sonra; ‘’Ya Muhammad, emrine hazırım. (Ebu Kubeys ile Kayakan denilen) Şu iki yalcın dağın Mekkeliler üzerine devrilip, Birbirlerine kavuşarak müşrikleri tamamen ezmelerini istersen emret….’’dedi, Fakat Resulllah (s.a.s) -‘’Hayır, onların ezilip yok olmasını değil, Rabbimin bu müşriklerin sulbünden O na hiçbir şeyi ortak kılmayan, Ve yalnız Allaha ibadet eden, Bir nesil meydana getirmesini istiyorum.’’ Demiştir.. İşte Resulullahın izini takip ediyorsak, Onun sünnetine uymalı, Ona göre hareket etmeliyiz. |
Çok güzel...Yalnız Abdullah ağa kim tanıyamadım.Umarım bebek katiline ağa demiyorsunuz.