KERİZİN SON MEKTUBUŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Şiirin tahliline dair isimlerin karşılığı
Göçeden Ceylan; Sincan’da DYP kanadının önemli ismi şair-yazar Mustafa Ceylan (Antalya’ya göçtü) Yıldız’ın suçu ne; Bekir Yıldız: Sincan’ın 94-97 arası Belediye Başkanı ve Kudüs Çadırı Mimarı. Aziz’le Bedran’ı; Aziz Gürsoy: Sincan’ın 89-94 arası Belediye Başkanı, Sincan’ı terk etti. Bedran Yalçın; Belediyecilikten iş adamlığına dönüp iflası çeken adam. O da Sincan’ı terk etti. Baştimur; Sincan CHP eski Başkanı. Çok zeki birisi. Fahri, Demir, Osman göçtü; Fahri İnan: ANAP’ın Sincan’daki en etkin İlçe Başkanı (rahmete erdi). Demir Ünsal: DSP’nin en etkili ismi (Rahmete erdi), Osman Erkmen: RPli Yıldız dönemi Belediye Meclis üyesi ve yazar Karakuş Arı’yla; Cemal Karakuş: ANAPlı ekabir, İlçe Başkanı ve 1 Nolu Sincan Belediye 84-89 dönemi Başkanı Ali Rıza Acar muhalifi. Süleymangâh’ta Remzi’yi; Çok büyük bir Süleyman Demirel sevdalısı, Gazeteci dostumuz (Rahmete erdi) Altın’ın rengini sorma; Hasan Altın: Sincan’ın 2004-2009 arası Belediye Başkanı. Başbakan Erdoğan’ın gözünden düştükten sonra, tavukçuluğa başladı.
Kağıda kaleme lüzum kalmadı
Mektubun deviri geçti postacı Göçeden Ceylan’lar selâm salmadı Dünün tadı tuzu kaçtı postacı Yıldız’ın suçu ne? “Ya Allah!” demek Bir gecede yitti biriken Emek Aziz’le Bedran’ı görmüyorsan pek Dar gelen Sincan’dan göçtü postacı Baştimur ihtiyar biz ihtiyarız Zamanın en köhne yerinde varız Bir çeşme olduk ki kurnası keriz Her gelen her giden içti postacı Fahri, Demir, Osman göçtü diyorsan Ecel şerbetinden içti diyorsan Karakuş Arı’yla uçtu diyorsan Vallahi doğrudur, uçtu postacı Ufaklar büyüdü elde satırla Süleymangâh’ta Remzi’yi hatırla Sevabımız vardı, çeksen katırla Mum dibine ışık saçtı postacı Altın’ın rengini sorma unuttuk Vefa sayfasını Su’da kuruttuk Pişmiş kelle gibi dostta sırıttık Dostluğun mevsimi geçti postacı Mecnun’u olmuşuz Dünya çölünün Kırk yılda anladık, hatır; ölünün Büyüdüğüm Isparta’mın Gülü’nün Kaçı soldu, kaçı açtı postacı Sincan: 17 Kasım 2008 |
Şu an elim ayağıma dolaşmış durumda...
İçimde anlaşılmaz ve tarifi mümkün ollmayan duygular güvercin kanadı şakırtısında, bir yanım hüzün çeşmesi, öte yanım anılar şadırvanı. Zaman makinası beynimin makina dairesinde büyük gürültülerle çalışıp, önce şiirin üst kısmında ak saçlı-ben gibi ihtiyarlamış-iki dede korkutu görünce; sonra da şiiri ilk mısraından okuyup son mısraına kadar bir kaç kez pır pır eden yüreğimle okuyup; şaşkına dönmüş halimi düşünün ve arkasından şiirin öyküsü... DOĞRU DÜRÜST CÜMLE BİLE KURAMAZ DURUMDAYIMMMMMMMMM.... Şiirin öyküsü... Evet... Asıl haber orada.. Mektubun esası orada.. Şiirin ayak izi, ses nakışı, mısraların ritmİ VE GETİRDİĞİ HABERLER, koparıp almıştı dalımdan beni zaten...
Of ki offffffffffffff.....
Saygıdeğer üstadım;
Sana ne kadar teşekkür etsem azdır...
**
Remzi Uydum mu vefat eden?
Eğer öyleyse, Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun...
Ecel şerbetini içen diğer SİNCANLI simalara da dualar gönderiyorum. Kabirleri nur dolsun...
***
Hayat bir iki nefes işte...
Dünya, boş ve yalan.. Sadece gölgeler mağarası bu taraf. Bir ucu ana karnı, öteki ucu toprağın karnı. Ortasında çocuk oyuncaklarıyla oynayıp duran bizler...
Zaman zaman da biberonların kavgasını yaparız, yaptık, yapageldik. Biberonlarımızda memleket aşkı vardı, ancak, herkes kendince haklıydı. Haksız olan bu pençereden bakıp benim gördüklerimi göremeyendi. Böyle düşündük ve düşlerimizi kendi ufkumuzun ötesine nakışladık. Bir başkalarının da baktığı pençereler ve içi yurt sevgisi dolu biberonları olabileceğini aklımıza getirmedik. oysa, ufkun öte yakasına kurduğumuz dünyada hepimiz beraberdik. Biberonunda Marks-Lenin ve bölücülük sütü olan ağızlar, hiç dostumuz olamadı.
**
Dün çocuktuk..
Dün içimizdeki çocuk bizimle yürüyordu. O koştukça biz coşuyorduk.
Bugün içimizdeki çocuk yorgun , üzgün ve elemli be üstad...
Zaman mı dersin, zamanı gebe bırakan hainler mi dersin, tek kutuplu dünyanın dengesizliği ve yanlış türküleri mi dersin. ne dersen de işte, içimizde yokuşlarda ağlayan bir çocuk var...
*
Gene sevdamız, gene büyük aşkımız vatan, bayrak...
İçimizdeki çocuk veya dışımızdaki bizim bebeler; her ikisi de, elin geometrisinin çizgilerine isyandalar... Bütün olumsuzluklara rağmen ve inadına...
**
Şu fotoğrafa bakın, şu fotoğrafa...
Ali Rıza başkan'ın ve Bekir üstadın ağaran şakaklarına zamanın acımasız rüzgârı un elemiş...
Ama, duruşta, bakışta bir huzur ve bir "görev yapmışlığın" havası var. Çizgiler, çizgiler üstünde veya yanyana.. Varsın olsun.. Zaman oynaştı zamanla. Parçalandı zaman, zamanın elinde. Bir sıcak merhaba, bir yürek sesi, yağmur berraklığınca bir tebessüm... hepsi bu işte...
**
Bu şiire, bu güzel mısralara şiirle cevap vermek isterdim. Kalemim sustu. İçim bir hoş oldu. Parmaklarımın anıların tazeliğinden titremesini durduramadım ki, dörtlüğe dörtlükle cevap vereyim. Seriliverdim boylu boyunca bu sayfaya, nesir olup yayıldım işte...
**
Özellikle genç şairlere ŞİİR KONUSUNDA düşüncelerimi söylerken, "ŞİİRDE BİRİNCİLİK MÜNHALDİR ve YAZDIĞINIZ ŞİİR SAMİMİ OLSUN" demişimdir hep. ELMAYI TARİF EDERKEN, ELMAYI ANLATIRKEN okuyucu, kırmızı, sulu, tatlı bir elmaya dişlerini (((hart))) diye geçirmiş, dudaklarının kenarından elmanın tatlı suyunun aktığını hissetmeli,,, YANİ, MISRALAR öylesine ETKİLİ OLMALI Kİ, ŞAİR, ŞİİRİYLE OKUYANI ALIP ŞİİRİN DÜNYASINDA YOĞURMALI... OKUYUCU ŞİİRİN ETKİSİNDEN GÜNLERCE GEREKİRSE AYLARCA KURTULAMAMALI demişimdir. Şiirde SAMİMİYET ifademin özeti budur.
**
Üstad'ın zamanı filim şeridi misalince geriye sardıran, mısralarının geçidini HAYRANLIKLA izlemekteyim. Mısralar, fotoğraflarla daha bir bütünleşmekte...
Başarılı şair ve başarılı şiir de böyledir işte.
Etki edendir.
Alıp götürendir.
Yılları silip süpürendir...
**
of ki offffffffffffffffffff.....
Dayanamayacağım....
**
Bu harika şiir için üstadıma ÇOK TEŞEKKÜR EDİYOR,
KALBİ ŞÜKRANLARIMI, SELAM VE SAYGILARIMI GÖNDERİYORUM...
İLK KAÇAK=CEYLAN
Mustafa CEYLAN
ANTALYA
.
MustafaCeylan tarafından 11/21/2009 10:45:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
MustafaCeylan tarafından 11/21/2009 10:49:58 PM zamanında düzenlenmiştir.