GÖTÜR MENİ BU ŞEHERDEN!/Beklenen'e...
GÖTÜR BENİ BENİ BU ŞEHİRDEN
Götür beni bu şehirden Yaralarım sızıyor irin irin birikiyorum içimdeki pişmanlıklara Meğer hep yanlış kurtuluşlardan açılmışım içimdeki firarlara Gece gündüz peşine takıldığım tayfunlar Mayınlanmış özgürlüklere bıraktılar beni Paramparça bıraktım ardımda yüreğimi Üzerine maviler çekilmiş tutsaklıklarda yitirdim on yedi yaşımın sesini Götür beni bu şehirden Avuçlarımdan hep kan sızıyor Uzatamıyorum ellerimi gözyaşımın pervazına sığınan gök yorgunu hiç bir göçmen kuşa Hangi sofraya otursam Yanımda diz çökmüş buluyorum dünyanın en mazlum güllerini Bir deri bir kemik simsiyah elleri Paylaştıkça azığımı, azalıyor, insanlığa olan utancı yeryüzünün... Kendime arta kalan ancak iki zeytin Al biri senin olsun! Yeter ki götür beni bu şehirden Sırtımdaki kabuklar kavlıyor bir bir yüklendikçe ezginliklerini dilini bilmediğim iklimlerin Bir bakıyorum:en dehşetli cezirleri,depremleri,felaketleri yüklenmişim Kaç bezirgan sahip çıkmış yüküme bir bilsen Kaç göçüm dağılmış kalmış Sina’da Kerbela’da Sahra’da bir bilsen Götür beni bu şehirden Halkının elinden tutup Kızıldenizi geçiren Musa gibi Geçir beni batıl zalimlerin denizlerinden Kurtar beni yüzyılımın Firavunlarının elinden Çocuklarını taş ocaklarında yitiren Toplama kamplarından topal bir kartal umuduyla kaçan Sığındığı hiçbir vatanda barındırılmayan Bir Çeçen mültecisi gibiyim Bak! Hep suratına tükürülmüş bir Azeri diliyle yalvarıyorum sana Götür Meni bu şeherden! İnanan sabreden ve merhamet edenlerin ülkelerine götür beni " Üzerlerine ateşlerin kapıları kapatılmışlarla " bırakma beni " Umutsuz olmaz" diyorsun Oysa sana kanayan son umudumu da vermek isterdim ama " Sevdigiyin başi için abe " dedi diye Onu da usulca bir dilencinin titrek avuçlarına bıraktım Yürüyeceğimiz yollar umutsuz da olsa Karanlık ta olsa Işıksız da olsa Yerlerin ve Göklerin barındırdığı tüm mazlum çığlıklardan Mustazaf bir çığlıkla sesleniyorum sana Ne olur Götür beni Bu Şehirden... 25.09.2003 PERŞEMBE 04:20 KayıpKentli |