Günahkâr Bir Masal
gece,
gül ve lavanta kokan efsunlu mavi bir nehir, sarı yıldızlar arasında dökülen utangaç bir şiir tüm zamanların sancısını anlatan bir efsane kalabalık bir yalnızlığa çocuksu bir çığlık ile seslenir. derinliği kendisini boğan muğlak bakışları var gecenin kimisinin kapanmayan yarasına derman kimisinin beynindeki ağır taşa hafif mutluluk günah gibidir tadı, sırtı kırılmışsa mavi nehirlerin. bir sesin ayrı bir kaç vurgusu kesintisiz ve upuzun bir haz kıyısına vurur nehrin nehir mavi bir hüzün kalpteki ateşe nispet içilir kırmızı şarap gibi yalnızlık korkusu. kaçmış bir uykudan sonradır kudurması düş ve hayallerin bir sarkaç gibi dolar kendini hayallere gül kokusundan utanır nehir mavisinden aşk anlamından sevgili yalancı bakışlarından dağ yağmuru gibi delirmelerin efsanesidir yarım kalan aşk seferinin. gecenin sessizliği seyrettiği an şiirlerarası samimiyet göç kervanına katılmıştır yıldızlar samanyolunda kervan herkes gitmiştir hüzün, yalnızlık, keder ve tüm ışıklar bir tek sensin göçmemek için direnen. mavi nehirlerime girme sakın desiseni kabul etmez bu yürek yüzün yabancıdır bu saatten sonra her gün yeniden cezalandırdı şimşeklerin lavanta kokusunu seven sancılarımı titreterek. bakire athena gibi duruyor karşımda kutsanmış lanetin tüm vehametiyle tasa suratlı armağanların, nergis desenli tutkuların, duygu atlasların ve bir kırlangıç sürüsü gibi istila ettiğinde semalarımı duyguyu doldurdum kadehe nasıl içmem gerektiğini bilmeden. ucuz konuşmalar kıyısından uzaklaşalı hayli zaman oldu zaman eskimez zaman bükülmez zekasından fışkırmış fikre esir olmaktı seni mavi hüzünlü nehre anlatmak o da desiselerini yemiş günahkar bir masal oldu. |