Neyzen Baba'ya...
Neyzen Baba ,
çok mu derdin? Pek bir hüzünlü çıkıyor nağmeler, nedendir bilir misin? Ben bilirim de söylemeye ar ederim... Beyoğlu’nun ilk görene göre bol ışıklı ve cafcaflı yavşak bir gece yarısında tanış olduk seninle, iyi ki de olduk... Her daim muhabbet ettik, ne de iyi ettik. Kime evyallah ettik, kimseye şükür. Eder miyiz? Bu dünyada asla, öteyi de salla... Mizan var ya orda nasılsa, biz mi düşünecez orayı da. Töbe töbe, Allah Allah... Di mi Neyzen Baba ? Di ulen di tabi, en kralından di hem de... Nen var? Pek bir farklısın bu gece. " Param yetmedi iyisine, litrelik, naylon fıçıda, köpek öldüren aldım. İki tane yeni bitti üçüncüyü almaya, param bitti... " Dedin, eyvallah Baba. Ankara’dan dönerken ben, garda seni gördüm trene binerken. Hatırlar mısın? Restaurantta başlamıştık meşke, gece saat yeni birdi. Garsonlarla saysan, üç-beş kişiydik başta. Her şarkıda geldi bir o kadarı daha. Her kadehte doldu taştı masalar. Restaurant oldu mu, tıklım tıklım? Oldu hem de nasıl, neşe muhabbet , o biçim. Her gelen bir şey göndermişti masaya, iki kadeh ve bir avuç fıstıkla başladığımız fakir sofra dönmüştü sultan keyfine... Sabah yediyi geçmiş, trenimiz varmıştı Haydarpaşa’ya. Son türküyü de beraber söyledik, ışıl ışıldı gözleri herkesin. Ben cümbüşümü sen neylerini, zor toplamıştın. Kafamız dumanlı daha, ordan Karaköy vapuruna geçmiş üç-beş parçada orada devam etmiştik... Güzel geceydi be Baba. Sağlam coşmuştuk... Sağolsun o Beyoğlu geceleri, pek bi hayrı olmamıştı bana. Ama o gece hariç. İyi ki buluşturmuş bizi, bir ağabey, dost kazandırmış... Sağol be Neyzen Baba Varol e mi Neyzen Baba ... 11.54 - 12 Kasım 2009 / Perşembe Başakşehir - İstanbul |