ÜSKÜDAR İSKELESİ
*** ÜSKÜDAR İSKELESİ ***
Üsküdar vapur iskelesinden Kabataş’a arabalı vapurlar kalkardı Talebeler işçiler sanatçılar sporcular hepsi birlikte yolculuk yaparlardı Vapurda kimi çay, kimi kahve kimi de gazoz ayran içerdi. Ne güzeldi o günler Kanayan bir özlem, Ben hâlâ unutamadım seni İstanbul’um. Bazen vapurda F. Bahçe’den Şükrü, Ercan Beşiktaş’tan Kara Ahmet Yeşil Çamdan Hülya Koçyiğit, Hulusi Kentmen’le birlikte yolculuk yapardık. ,Cumartesi Pazar günleri İnönü stadında Fenerbahçe Galatasaray Beşiktaş Lig maçları olurdu. O zamanlar şimdi ki gibi lüx arabalar yoktu. Maç günü Fenerbahçe’den Şükrü, Ercan Beşiktaş’tan Kara Ahmet, arabalı vapurunda birlikte olurduk Kabataş’ta vapurun kapakları indiğinde bilet memurları yanaşırdı iskeleye Hadi Şükrü, hadi Ercan, gösterin kendinizi Bugün maçta derlerdi. Ne güzel günlerdi o günler; Henüz Boğaz’ın suları pırıl pırıldı. Çengelköy’de kendimizi Boğaz’ın akıntısına bırakırdık taaa...Üküdar’dan Hacı Babanın önüne kadar yüzerdik. Cumartesi, pazar günleri Lig maçlarını anlatan Orhan Ayhan, Metin Oktay’dan gol olunca, heyecanımız daha da artardı Bazen vapurda Ahmet Tarık Tekçe Sadri Alışık, Türkan Şoray, Ekrem Boray’la birlikteydik Aynı çaycıdan çay içerdik Aynı memurdan bilet kontrolü olurduk. Boğaz’ın maviliğini birlikte seyreder, Boğaz’ın havasını birlikte teneffüs ederdik. İstanbul’um, İstanbul’um, senden uzak kaldı yolum Sensiz gurbetlerde biçareyim kırıldı kanadım kolum. Bazen Karamürsel araba vapuruyla yolculuk yapardık Yandan çarklıydı Pervaneler döndükçe martılardan bir çığlık, yer yerinden oynardı Bazen cebimizde paramız olmazdı Bilet memurlarını kibrit kutusu kabuğuyla aldatırdık Yine de güzel günlerdi, o günler Ben hâlâ seni unutamadım seni, İstanbul’um, İstanbul’um Üsküdar’da Işık sineması ve Sunar sineması vardı. Sinemanın vitrinlerinde Ayhan Işık, Göksel Arsoy, Eşref Kolçak Daha nice sanatçıların posterleri asılıydı. Hafta sonları komşu kızlarıyla sinemaya giderdik hepimiz kardeş bacı gibiydik ha... Bir bilek, bir yürektik. Üsküdar’da Ali Çakmak lokantasında Bazen aynı masada Hulusi Kentmen’le, Erol Taş’ la birlikteydik Beyoğlu, Taksim’ e gittiğimde ya Zeki Müren, ya Sadri Alışık, ya da kalabalığın arasında Yılmaz Güney’le karşılaşırdık. Ya o Çiçek pasajındaki zenginlik, Kalkan balığı çipura barbunu Tazecik mezesiyle tadına doyulmaz Tekel rakısı Ya o fasıl nağmeleri, ruhumuzu okşayan Ve başucumuzda dolaşan kemancılar, Ne güzeldi o günler. En son doksan yedi senesinde İstanbul’a gitmiştim Üsküdar Ali Çakmak lokantasında ne Hulusi Kentmen, ne de o sinema afişlerinde, Göksel Arsoy, Orhan Günşiray Ayhan Işık’ın Posterleri asılıydı. Beyoğlu’nda kalabalığın arasında Ne Zeki Müren, ne de Yılmaz Güneyle karşılaştım. Ya o Üsküdar ve Kabataş arasında çalışan Karamürsel vapuru, ya o Boğaz’ın pırıl pırıl suları Çığlıkları koparan o martılar, onlar da yoktu sizde mi görmediniz? Sadece maziden kalan tatlı bir rüya Ve cüzdanımda senden kalan eski bir resmin, İstanbul’um. Sevgili dostlar ben sadece kendimi değil hepimizi anlattım.. Nuri Dağdelen 10.3. 2003 |