Melaikelerin küsuratlarını çıkardımGök kubbeye bakan fondötensiz yüzlerden utandı güneş Önünde uzanan yağmur bulutunun kadranından geçti, gitti Ben, saatlerce masaiye kalmış yaşlı bir işçinin günlüğünü tutacağım Ağzına kadar dolu morfin sürahisi elimden kayacak, düşeceğim Yarılan kafam, hiç umursamadığım günahlarımın mümessili olacak Sonra biz seninle tensel mercilere taşınacağız Temennisiz kurulan kahvaltı sofralarımız oturulmadan kaldırılacak Eşyalarımızı bile yerleştiremeyeceğiz Üzerini karaladığımız parşömenler başımıza toplanacak Sahi, biz ne zaman öleceğiz? Şekilden şekile giren betonarme vücutlar morglarda uzanmışlar Geriye dönmeyen resimli kartpostallar gibi özgürler oldukları yerde Dünya düzenini belirleyen diktalara dil uzatmak gibisi yok Ama yemeğimin içine düşen saatlerin seyrüseferi durmak bilmiyor Öldürüp kulağımda defnettiğim şarkılarımın şapırtısını dinliyorum Kesilmeden sunulan sırça vaatler iştahımı kabartıyor Rüyalarımda bile çıkmayan açık saçık ılgımlar görüyorum Kim bilir; Belki de ölüyorum.. Gözleri kapalı tınmaz melaikeler henüz gelmeden evime Koskoca bir gecenin içinden ayaklanıp uzansam seccadeye Hayatımın uzun bir müddet nüfuzu altında alıkoyduğu mutluluğa sarılsam Eskiden olduğu gibi yine Sabah namaza kaldırır mısın beni anne? berFarJeyn |
tam da yitirdiğim vaktine az kala...
...
arkadaşımın bana yazdığını hatırladım da:
"bir daha ben ölmeden sen ölme anne..."
Nebiha Muradî tarafından 6/26/2011 12:08:02 AM zamanında düzenlenmiştir.