Fütur
Siyaha boyanmış apartman kapılarında
gözlerin doluyken gülümsüyordun da… yarı çıplak bedeninin üstüne küresel ısınmalar giyiyordun. ben hangi zamanı kastettiğini anlayamadığım saatlerde, kirli, bıyıklı tapınaklar geziyordum... bütün sanatlar erkekti ve git gide kadına benziyordun! bir takvimin yarım günü oluyordun; dans ediyordun, o meşhur ikiye bölünmüş ayın ortasında… zahmet edip kalkmıyordun bile sallanan koltuklarından. kah gülüyordun, kah Musevi oluyordun bakire çocuklar için... fotoğraf albümlerinin son sayfasından gelinlikle çıkıyordun. ben daha iki satır yazamamıştım ki henüz; sen bir romanın son üç satırı oluyordun. kıskanıyordum… yine o apartman kapılarının zillerine basıp kaçıyordun. ben sadece sektirme yarışları yapıyordum kendi kendime... sen bir şapka takıyordun; ucuz, berduş, pahalı… ben güneşe siper ediyordum kendimi sözüm ona! o tapınaklar ki onlar sana neredeyse benzemezler; bir bir dökülüyorlardı tekrar ettikleri için bu hikayeyi… ne sanat kalıyordu, ne de düşünceden küçük zerreler. yine o çocuksu el ve kollarınla filozof oluyordun birden, bütün düşünürler seni düşünüyorlardı. ben onların seni nasıl düşündüklerini anlatıyordum düşünmeden. koskoca Nil nehri sana ithaf ediyordu rejimlerini resmi gazeteler yazıyordu; kulağındaki küçük küpeleri ve zengin edebiyatı yalnızca kadınlara yaraşırken sen nasıl fakirleştiğinin farkına bile varmıyordun. bir şiirin bütün satırları oluyordun aynı zamanda... ve bu hayalden ülkenin bütün hayalet kapılarında gözlerin doluyken gülümsüyordun da… aynı zamanda… Halil Babür 11 Mar. 09 |