ÜSKÜDAR’IN GÖRDÜKLERİ-I
Gönüllerde güvercinler katar katar uçar,
Kanatlarını kaldırmış yüce Rabbine açar, Gittiği güzel yerlere ilahî mesajlar saçar. Kötü ruhlu insanlar ilahi mesajdan kaçar. İnsanlar yitirmiş bir şeyler arıyor, Düştüğü bu tuzaktan kurtulmak için Kendi kendine bin bir soru soruyor, Kanatlarını umutla çırpıp duruyor, Boğazın derinliklerine dalmak için. Günler ayları, aylar da yılları kovalıyor, Adeta aşkla köşe kapmaca oynarcasına, Yukarıdan aşağı nefessiz hızla koşuyor, Dalmış gidiyor istediğini bulmuşçasına. Benliğini yitirenler kimliğini arıyor, Nefsi emmâreden kurtulmak için, Ruh dünyasına bin bir soru soruyor. Yol yücelmiş, akın yapmaksa zor, Bu engeli aşmak bir mûcize diyor. Ümit kalmamış, inanç ise sıfır, Dalıyor boğazın derinliğine ama Yapışmış ensesine bırakmıyor kâfir… Hakikatin altına yalan da yakışır mı? O gitti, bu gitti, sen de ha! Öyle mi? Kürek çekecek kalmadı diyarı gurbette, Sen hâlâ oyalan bir ileri, bir geri e mi? Yaptığın fiiliyat bulacaktır seni elbette. Vapurlar, motorlar engin boğazın sırtında, Kimliğini bir görse tarihin derin sayfasında, Hiç düşünmüyor, bakmıyor, görmüyor ki Ne var, ne yok şahit olsa tarihin sırtında, Şu dağların olduğunu anlardı omuzlarında. Amaç yok, gaye yok, ideal ise onun karesi, Bu, şuursuz insanların dindeki gerçek firesi. Dünya bir yana, ahirette bırakılmış öte yana, Bu ilgisizlik karşısında, hangi yürek dayana. İnsanlar, başıboş naralar atıyor sokaklarda, Uzanmış bilinçsizce yatıyor kaldırımlarda. Anlatmak şöyle dursun semtine bile varmıyor, Bu ruhsuzluk karşısında hiç mi hiç doymuyor. Yılan misali zehirlenen çocuklar çocuklar! Din, ahlâk yok bunların hepsi yapmacıklar. Bugünün küçüğü, yarının büyüğü öyle mi? Olmaz olsun, böyle büyüklük adedi de mi? Amaçsız, şuursuz böyle büyük olmaktansa, Taş olup gitsin böyle adice harcanmaktansa. Hava puslu, boğaz dalgalı esiyor deli deli, Sessizce topluyor etrafından kaçan şu yeli, Çarpıyor kıyıya, bir mesaj vermek istiyor, İnsanoğlu akledip benden ibret alsın diyor. Deniz öfkelenmiş, bıraksam mahvedecek, Şu görünen yitik arzı bir nefeste boğacak, Yerde, semâda tek namussuz koymayacak, İşte benim elimden gelen de budur diyecek. Bak, ağaçlar bile çıkarmıyor örtüsünü yazın, Arkadaş senin ukalaca kimedir bilmem nazın, Kışın mı dediniz? O zaman kimliğine bürünür, İnsansa fiiliyatı yüzünden süründükçe sürünür. Söyleme ki hiç insanla ağaç karşılaştırılır mı? Düşüncesiz aklın yeni mi geldi başına senin? Unutma! Akılsız başın cezasını ayaklar çeker, Seni ruhunla tarla yapıp sürer ve çöllere eker. Ağaç akılsız olduğu halde Rabbini bırakmıyor, Kirli kan pıhtılaştı artık yürekten akmam diyor, Kışın bizim insanımız, yaratanın emriyle değil, Emrini batıla vermiş, vermiyor başkasına meyil. İnsan robot olmuş, nereye gittiğini bilmiyor, Frenleri fena patlamış, duracak yeri bilmiyor. Sadece makam, mevki, para, şöhret ve ötesi, İnsanları hayâsızca etmişler ruhunun kölesi… Aralık/1989 İstanbul |
Kanatlarını kaldırmış Rabbine açar,
Gittiği yerlere, Rabbinden mesajlar saçar.
Üsküdar! Duy, şâhit ol, zaman artık geç,
Zaman geçmesin, sorumsuz hayattan vazgeç.
yürekten tebrikler,saygılar.