yaratı yırtıcıdırgece yine yeni bir davetle inmişti mekanın üzerine. yalnızlık mecburiyeti getirmişti karanlığın heybesinde. sırtında yüklerle yola düşme zamanıydı işte. tekrar...tekrar...tekrar... umutlarla kırık düşler arasında seken, hızından zerre kaybetmeyen bir toptu kişiyi koşturan,coşturan,deliliğe doğru kaptıran... freni boşaltıyor,balataları yakıyordu. düşündükçe, düşünülen kıvılcımlar saçıyordu! yeteneklerin yokluğu değildi mesele,çokluktu! dört cenaha ok gibi fırlayan bu kıymetler hedefi bulamıyordu,vuramıyordu... cevher taşıyor,kabarıyor...mahkum,yine sönüyor! tasa buydu,yola döktüren,yürüdükçe dökülen... yalnızlıktı bu,geceden beslenen... ama kısır değildi,felce uğramamıştı zihin. tetiğin kendisiydi,durgunluğu tehdit ediyordu! buydu yaratıyı mümkün kılan.insanı, kemale yürüten,yaratıcıya yaklaştıran... haller,süreçler ve geceler... düşlerle umut kırıkları üzerinde ayakları parçalanma pahasına yürüyordu, sırtında yükler... geceydi mekanı içselleştirenin tek mesihi! |
ayakları parçalanma pahasına yürüyorümek sırtında yüklerle ... işte en iyi bunu bilirim ben...