MEÇHUL
Sessiz odanın buz gibi duvarları…
Ciğerlerine doldurduğu ılık nefes, sabah sisi gibi dağılıyor, tekrar bıraktığında dudaklarının arasından. Kulpu sarkık kapı, perdesi eksik pencere… Pencereyi yalayan rüzgârın sesi, bir şeyler söylemek isteyen ihtiyar bir adamın fısıldanışı gibi geliyor kulağına. “Yardım et bana!” dermişçesine… Üşüten bir gecenin daha sonuna gelmişti üşüyen bedeni. Gözkapaklarını yeni bir sabaha açıyordu, sanki bu sabah diğerlerinden farklıymış gibi. Susuzluktan çatlamış dudakları, morarmış elleri, her zamankinden farksız kendine geliyordu yavaş yavaş. Doğrulmak için sırtını yasladığı duvardan destek aldı ve sonra yavaşça ayağa kalktı. Perdesiz pencereden dışarı baktı, evlerin, perdeleri açılmamış olan pencerelerine doğru. Hala uyuyorlardı ve uyanmalarına belli ki daha çok vardı ki şu sözler döküldü susuz dudaklarından: _Bir defa da benden önce kalkın be! Bir defa da ben uyuyayım! Kapalı perdeler ardındaki kapalı gözlere sesleniyordu, sitem edercesine… Uras < Ne Kendimle, ne de kimsesiz! > |