Kokunun Son Valsi
Koku... Kokular...
Yönünü şaşırmışçasına, kalbime doluyorlardı. Belliydi... Gözüme, kalbime, burnuma dolan kokuların, Kimden geldiği çok belliydi... Tutku ve aşkın dansı... Gölgenin kokusu... Valsin büyüsü... Alevin yükseltisi; kırmızının kederi, acısı, hüznü... Ve aslında aşktan kalan, kızıl ve ötesiydi... Doyumsuz kelimelerle dolu, Edepsiz satırlar... Büyümeye çalışan, çocuklar... Eti, tenime nüfuz eden, Layıksız kokular... Çığlıklar, çığlıklar... Derdini anlatamayanlar ve daima konuşanlar... Birikmiş kelimelerin bağımlıları, Aşkı baş harfinde saklı; Tadı aşkında gizli, Ölümsüz gölgeler... Şimdi Boğaziçi’nde son vals... Kapımı çalan son adam... Çöküntüsüz, tipik tutkular. Tekilanın tuzu, limonun tekilası... Karanlığın rengi, rengin kokusu... ‘Büyü...’ Büyü artık koca adam! ‘Sus...’ Sus artık küçük çocuk! Alevde yansıyan son gölgeler... Son tutkusu gecenin... Morun ta kendisi aslında... Mordan da derbeder, Tekilanın son valsi aslında... Hepsi... Hepsi senin kokun... Hepsi koku... Hepsi sen... Sen, hep... Koku, sen... Kokuyorlar işte! Hasret kokuyorsun... Taşıyorum... Seni hep burnumda taşıyorum... Seni ve kokunu... ARZU BIÇAKÇI! |