Eski Bir Gün.
Yokuş aşağı merdivenlerin sıralı olduğu bir gençlik yaşadım,
En tazesinden… Bugün, öyle eski bir gün ki… Tadından yiyemediğim incirler bozulmuş, Mevsimi geçmiş sardunyaların. Öylesine hasrettim ki derini tıkayan o dokuya… Hani oynardın ya hep saçlarınla… Artık öylesine hasretim ki saçlarına… Ben senden ümidi kestim, Sen farkında değilken! Bugün, öyle eski bir gün ki… Birilerine, hiçbir zaman yansıtamadığım hisler düşmüş alnıma… Ve sen oyunbozan bir karga gibi, Yumulmuşsun yemek olmuş kalbime… Açık kalmış pencereden yansıyan güneş ışığı gibi anılar. Oysa taşlar hala soğuk. Ve hala ıslak. Ve sen hala uzaksın bana. Ay’ın uzak olduğu gibi güneşe… Bugün, öyle eski bir gün ki… Sandıklardan birini açsam, hasretin kovalar sanki beni gece yarılarında… Yarınlarımın umutlarını dizmişim topa, Ve geleceğinden medet uman gençleri dizmişim sıraya. Hani yana baksam, ayrılık, sanki bizim gecemiz… Hangi yörünge karşılasa beni saman yoluna yakın, Duraksarım… Adın, hafızama yakın… Ve bugün, öyle eski bir gün ki… Yer altındaki seslerle karışıyor seslerimiz… Ve bugün, öyle eski bir gün ki… Dokunsam kaçacaksın karanlığa, Adım atsam gideceksin geçliğimin yokuş aşağı merdivenlerine… Ve geri attığım her adımda sileceksin adımı var olan adından… Bugün, öylesine soğuk bir gün ki… İliklerimdeki bitmiş tükenmiş kan bile üşürken, Hasretin tütüyor, burnumda… Ve soğuk alıyorum, Bu sararmış ve eskimiş günde… ARZU BIÇAKÇI |