P ı r l a n t a K ü p el e r
yorgun düşünceler tünemiş
sensiz gecemin efkârına, vakit çoktan devirmiş bugünün kâr zararını daha Güneş’i doğmamış yarınıma, bir tek saatin tik takları yankılanır, yalnızlığımın Arnavut kaldırımlı boş sokaklarında. günlerdir kimsesizim gecenin kollarında, telefonun sesini duymayalı unutmuşum kaç zaman olmuş, bir resmin vardı çekmecede son görüşmemizden arda kalan, bakamadım yüzüne, gözlerine, küsmüş sanki / sararmış solmuş... hani o pırlanta küpelerin vardı ya, doğum gününde hediyemdi, buğulu bir gecenin ortasında kulağına takmıştım, ve sen inanamayıp, çok şaşırmıştın ya, işte onları unutmuşsun yatağın içinde, temizlikçi kadın bulmuş ve ne kadar da manalı bakmıştı yüzüme, sanki yakıştıramamıştı bana ve katmıştı birkaç sitemi de sözüne. her gece alıp avucuma konuşuruz onlarla, biliyor musun halâ sıcaklığın var, kokun sinmiş üzerine... sonra aklıma düşer, kulağına fısıldadığım sözler, heryerine kondurduğum öpücükler, ve hayalime düşer, en sonunda kahkahaya dönen o küçücük gülücükler. hey gidi günler ve hey gidi nebahat abla, ne kadar azimli kadındı, hem ailesine bakar hem de bana dadılık yapardı. oysa biliyordu seni ve sana olan sevgimi, hatta farkında olmadığım bir anda dinlemiş yanık sevda türkülerini avazım çıktığınca söylerken, ve demişti bana ’siz aşıksınız beyim’ akşam üzeri evden çıkıp giderken. senli hayaller kuruyorken, gözümü bile kırpmadığım sabahlar sensiz oluyorken, hep içimde bir umuttu taşıdığım hicranı ebediyyen hayattan iten sonu vuslatla biten, ve kulağım telefonun sesine hasret, duymak istediğimse sadece ve sadece senin sesinden ibaret. umudumun felç olduğu saatte, duyduğum sesle yankılanır o d a, g e c e, h a y a l, b e n, V e titrer k a r a n l ı k, s e n s i z l i k, y a l n ı z l ı k, t e n, g e c e y i, k â b u s u, a l ı n y a z ı m ı yırtar gibi yırtar ve koşarım koridorun en sonuna kadar. Gecem / gündüzüm olur, yüzümde tebessümler şaha durur, heyecanım köpürmüş çağlayanlar gibi kudurur. kelimeler titrer ve sevgime ait ne varsa içimde biriken hepsi dökülmek ister bir cümleyi söylerken. yürek çarpmanın telaşesinde, bense sakinleşme endişesinde, bilirim ki sesini duyarsam kulağımın pası silinir, ve kurumuş gönül bahçelerime bilmem kaç kapaklı bir arktan sular verilir, mevsimim bahara, yaza döner, kardelenlerim güle sümbüle, ve dilim dut yemiş bülbüle. Ve her telefon sesi aynı telaşedir, ’ A L O’ deyinceye kadar herşey bilmecedir. y ı k ı l ı r ı m ’yanlış numara, pardon’ diyen ümidimi baltalayan seslerden, bir gecenin daha sabahı sensiz olmakta, Güneş ufukta ama günüme sensizlik doğmakta, anlaşılan bu gecede gelemedin, kimbilir dünyanın hangi ülkesinde, hangi rengin, dilin bilmecesinde, ben gibi bizli hayalleri kuruyorsun, ve sabahı bensiz yaşıyorsun. . oysa demiştin ’perşembe akşamı bekle’ diye, gün cuma sabahını ağırlıyor ufukta, b i l m i y o r u m, yine bir son dakika uçuşu mu? yoksa yüreğinin benden kaçışı mı? ahh sevdiğim, keşke hostes olmasaydın, yada ben aynı uçakta kaptan olsaydım. . pırlanta küpelerin elimde, ’seni seviyorum’ dilimde, ömrümün her ikliminde, mutluluktan akan gözyaşın ben olsaydım, ahh nur yüzlüm, ceylan gözlüm, her gece göğsünde uyuyup. her sabah göğsünde uyansaydım, ve böylece pırlanta küpelerini hiç bir zaman unutmasaydın. 03.10.04 / Frankfurt Metin ESER |
seni yeniden okumak
çok güzel
tebrikler
sevgiler