Vurun...
Yalın zamanlarda hikayesi çalınmış ruhların
cilvelerle oynaşan kancık yüzünde şaşkınlığını gizlemeden ölüm cellat uçurtmalarına asmış gökyüzünü dar gelmiş evrene dertler burnundan soluyor gece özünü ıslak her damla yosunlu gözlerde titrek her cinnet sahte sözlerde vurun uçurtmaları kalmasın teneşirde vurun alnından sevinçleri ölsün mahşerde saldım geceyi aksın nağmelere vuslatsız kandım aleme söyletme beyazı siyahsız bir sonbahar efkarı şimdi içimde hazan yaprakları artık başka biçimde sorardım yanmamış olsam böyle derinden yok artık vuslat ne günüm ne gecemde... |