UYANIŞ
UYANIŞ
Merhaba kardeş! Başın iki elinin arasında, Neyi düşünürsün bu yaşında? Bir sıkıntın vardır elbet. Yaşın daha on beş Benimle biraz dertleş, Hadi kardeş. Yoksa sevdanı mı bekliyorsun? Bekle! Yanına da vatan aşkını ekle. Ki, Nerede, kime aşık olduğunu bilesin! İkimiz de Aynı bahçenin bağbanı, Aynı vatanın çınarıyız. Beraber ekmeli, Beraber biçmeli, Birlikte kök salmalıyız. Ne dersin? Hele bir konuş!.. Yine sesin çıkmıyor Besbelli söylediklerimi duymadın Hâlâ gözlerini ovuyorsun Belli ki uyanamadın! Vah kardeş vah! Ne edeyim, nasıl diyeyim? Ekinsiz tarlan var ise, Yoksulluk belini büker… Taşıyorsan duygudan yoksun baş; “Şeytani duyguya tutsaksın kardeş! ” O zaman; ”tehlike yol bulur sinende! ” Tembellik de yanı başına eş. Boyun da upuzun, çınar gibi Amma… “ Boylu cahilden Çelimsiz akıllı daha iyidir” derler. Olmak istemiyorsan onlardan; Bilimde, sanatta, fende. Oku, öğren, öğret sen de. Sırtında yük, iki büklüm, Nefes- nefese yokuş çıktın mı? Hiç alnın terledi mi? Sağ elinin işaret parmağı İz bıraktı mı alnında? Şimdi Ekinsiz tarlalar seni bekliyor. Yad eller “ Sinir otu”, uyuz otu” ekmeden! Bahçemizde “Domuzayrığı”, “Çan Çiçeği” bitmeden! Yetiş, durma, hızlan!.. Vatan senin, toprak senin Çapala, yetiştir, kazan. Öyle çabala ki, “ Hem kızı, hem kızanı kazan!” Rahat durmayı Alışkanlık hâline getirme Hakkını da başkasına yedirme! Ne o! Üzüldün mü yoksa? Yüzün değişti birden. Acı mı çekiyorsun sözlerimden? Çekseydin çileyi, görseydin zorluğu Seninle dertleşmezdim zaten. Yusuf gibi davranan, Yusuf gibi sevilir kardeş. O, kuyuya atıldı, kurtuldu! Züleyha arkasından takıldı Hile ile zindanlara atıldı! Aklını nefsine esir etmedi. Yıllar yıldı, o yılmadı. Meğer İnanç ne büyük hazineymiş… Kralın hazinesi onun yanında neymiş. Ezan sesi uzaklardan yankılanıyor Duydun mu nağmeleri? Ne hoş! Kaldır başını ellerinin arasından “Kurtulsun kulakların el baskısından!” Sanma bu nida boşunadır. Her gün beş vakte aşinadır. Bak! Güneş de yavaş yavaş doğuyor. Güneş gibi aydınlat, Gün gibi aydınlan, Dağ, ırmak, deniz, derya, Bitkiler, kuşlar da aydınlandı. Otlar tertemiz, Kırlarda renk cümbüşü: Kırmızı, beyaz, pembe renkli çiçekler Baharı karşılıyorlar. Çeşit çeşit meyveler mevsimini bekliyor. Bir başka kanat çarpıyor kuşlar, Bir başka ötüyorlar İnanmayana inat! İşte kâinat. O, son hızıyla koşuyor, Sen hala yol üstünde yatıyorsun! Kalk, etrafına bak! Hisse alırsın ancak. Zannetme Dünya yemyeşil vadi kalacak, Solmayan güller de senin olacak. Niçin ah çekiyorsun? Bilgisizliğine mi? Tembelliğine mi? Alnın terlesin artık! Saklı duygularını gizleme. Gür sesinle haykır onları. “Nerdesiniz öz yurdumun sahipleri? Sanki yaşayan ölüsünüz! Uyanın! Etrafınıza dikkatle bakın! Öbek, öbek yabancılaşmış kalabalıklar “Görmüyor musunuz?” de. Aksın artık sessiz gözyaşların! Alnının teriyle birleşsin, Su olsun, ırmaklara dolsun! Irmaklar deniz, denizler derya olsun Feryadın Sular gibi inletsin vadileri. Ah kardeş ah! Ne bu sessizlik? Aldırmazlık, Bu rezillik, kepazelik. “Kötürümler dahi kıpırdıyor!” Sefalet rüyası görme, yeter! Acze düşme! Yılgın olma ki, Toplum da yılmasın. Görmüyor musun El âlem nasıl çalışıyor? Kendince yakınmanın, Sadece gözyaşı dökmenin Anlamsızlığını anla artık. Gayretini arttır, ilimle uğraş Özüne güven, yurduna çalış Takat kalmadı bende… Lakin ümidim sende Anla beni kardaş Çalış, çalış, çalış İşte budur uyanış! 13 Haziran 2009 Hüseyin Karaçengel |