İnsan Yazıtı
Defolu;
ama marka! İnsan... Kalitesi, referansı defosunda... Hani şu Cennetten kovulan kulun çocuklarıyız. O günden bu yana O, beşer dedi bize: Şaşan! Bütün hışmımız kendimize oldu, birbirimize... Lanet gibi! Yedik bitirdik birbirimizi. Bir o bir ben... İki ben sıfır o! Sevdik, korktuk, baba olduk ve ana; rezil olduk, razı olduk... Razı olunan olamadık! Şu kovulanın çocuklarının çoğu akledemedi, ilk akledence boyun eğmeyi... Akledip boynunu eğenlerin bir kısmı ise ensesine doğru eğdi boynunu. Tanrı oldu! Yargıladı, affetti, cezalandırdı; bazen de boş geçti... Çok azı sustu, burnunu sokmadı başkasının yaşamına, kendi özündeki balçığı gördü... Ben ona beğendiğim/beğenmediği elbiseyi giydirirken, o bana sevdiği/sevmediğim yemeği yedirdi. Onun canı elma çekerken, ağzına armut tıkadım. Öldürdük birbirimizi. Yok ettik... Kim daha güçlü vurdu, ondan sinildi. Kim daha iyi sundu, o alındı. Kim çığırtkansa, onun çevresi kalabalıklaştı. Güzel yüzlüler, güzel yürekliler... Şen şakrak yaşanan yaşamlar, Sessiz iniltilerde buhranlı ölümler ’Ah anam ahlar’ yükselirken göğe, ’oynama şıkıdım’larla tempo tutulan arz bizimdir. Yığın yığın doğduk, sürü sürü öldük... Doğarken ağlayan, ölürken sızlanan bizim yaşamlarımızın aslı aralardadır: Arada arada yaşayan insan! Marka; ama defolu insan! Öleceğiz bir gün ve mezar taşımız olursa bir yerlerde ona yazılacak sadece bir ’huvelbaki’ terennümü... İki vakte kalmadan da cismimiz ve adımız silinir dünyadan... Kemik ara bulasın, toz olacağız, toz! Dedenin babasının adını bilmeyen sen, torunların hatırlayacak mı sanıyorsun seni? Vur kabadayı! Al koçum! Verme kızım! Oku hoca! Geçir! Kır! Üfür babalık! Kinlen! Aban! Köpür şerefsiz! Öldür despot! Döv! .. Sev be sev... Yandan yandan değil; tam ortadan, özünden yaşa ve öl... Bir avuç havayız biz! Üfledi doğduk... Öf ile öleceğiz... |
öfle öl
sağlıcakla kal