AH BE HASANBir hafta sonu kuşluk vaktinde "Bir bardak çay içeyim "dedim, Öğretmen evinde. Varıp oturdum. Boş masalardan birine. Derken... biri geldi sessizce. Selamsız, merhabasız. Geçip oturdu bir köşeye. “Bana bir bira getir” dedi, Çaycı Serkan’a. Su yerine, Soğuk yudumları dökerken içine. Bedavaya getirmek istercesine, Başladı iddaa oynamaya. Sonra... Yüzüne aşina olduğum biri geldi yanına. Beş on dakika içinde, birkaç kişi daha. Şöyle bir göz atıp gazete başlıklarına, Yöneldim, doldurmak için bulmacaya. İstemeden, kulak misafiri oldum konuşmalarına. Dönüşmüştü çünkü, hararetli bir tartışmaya. Öğretmendi çoğu, anladığım kadarıyla. Memleketimin meselesiydi konuştukları. Aşina olduklarım, aşağılıyordu bir kısım insanları. Konuştukları dilden, bulundukları yerden dolayı. Hem de ayıktı kafaları. “Hayır!” diyordu, Selamsız. Soğuğu yudumlarken: “İnsan, hangi dili konuşursa konuşsun Nerede doğarsa doğsun insandır. Dili, dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun Birini göğe, diğerini, yerin dibine geçirmeye, Hakkı yok hiç kimsenin. Üstünlük, erdemli davranış ve duruşun. Haklılık, bilimsel düşünüş ve evrensel doğrunun. Diye ekliyordu, ayık kafalara, tüm sarhoşluğuyla. Bakışları sakin ve kararlıydı Demek ki, söylediklerine inancı tamdı. Okuduğunu hatta, inandığını sanmıyorum ama, Kur’an da insanı eşit tutuyor, Üstünlüğü ise: "İnsanlığını koruyuşuna" "İnsanlık onurunu taşıyışına" Bağlıyordu... Daha birçok güzel şeyler savunuyordu inatla. İnançlı geçinenlere inat bir inançla. Hasan imiş adı, Tanıştık sonra. Tahammülü yok bağnazlara, Bağnazlığa. İnancıda olmamış. Bu yüzden Allah’a. Nasıl olsun ki: Ne kadar islamı savunan varsa Tanıdıkları arasında. Bulmuş, Davranışlarını riyakarca. Üçe ayırmış müslümanı, kafasında: Dindarlar, dinden geçinenler Ve dinci geçinenler diye. Saygısı olsa da Müslümana, Hiç rastlamamış samimi olanına. Onlara benzeme korkusundan, Garibim yönelmiş; inkara. Hasan… Ah be Hasan. Kim ne derse desin sana. Komünist, ateist, solcu desinler, Değil umurumda. Senin, insanca duruşun yok mu, Yeter arkadaşlığa ve dostluğa. İnanmadığını söylüyorsun ama, Allah’ı ve dahi Kur’anın: "Ve nefsin vema sevvaha. Fe el hemeha fücuraha ve takvaha" Ayetlerini hatırlatıyorsun varlığınla. Hidayet O’nun, Niye vermesin ki sana/bana da. Hasan… Ah be Hasan. Zaman zaman dersin ya: -Hayat boyu sevmediğim konular var Kulak tıkadığım, konuşulmasına. Ama, senden dinlemek bir başka. Sen farklı yaklaşıyorsun olaylara. Hiç yabancı gelmiyor bakışın bana. -Biliyor musun, içten dostum Hasan? Üzeri örtülmüş nice gerçekleri, İnançlı geçinen nicelerinin Delilleriyle serdim de önüne, Efendi, dediği hocasına(!) danıştı Aklını kullanmak yerine. Gerçek; Hep kovuldu. Bırak kabul edilmeyi, Hoş bile görülmedi. Zulüm kokan ağızlarda Linç edildi. Ama, sen öyle misin? Eğriye eğri, Doğruya doğru dersin. Hoca da sensin öğretmen de. Akılda senin, muhakemede. Güvenirsin özüne, Gönlündeki sağduyuya. Dedim ya: Yer yok sende: Bağnazlığa. Hasan... Ah be Hasan... Sahip çık duruşuna. Bu duruş var ya? Bu duruş: İnsanca. msg |