Meriç Tuna
/...Göç, 1978 Yılında Kırcaali tren garında ,gecenin alacakaranlığında kalkan bir utanç treninin ardından "SARI GIZANIM" diye bağıran bir annenin arda boylarında bıraktığı acı bir çığlıktır.../
Meriç Tuna Adım Meriç Tuna! Sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz yanaklı, Yamalı entarimle kara lastiklerime, Gözümden eksilmeyen damla bulutlarımın eşlik ettiği Eskiden kalan yırtık resimlerde Ve hayal meyal anlatılan o An’larda annesini arayan bir Pomakinka’yım. Ömrüm geçmişimi aramakla geçti. Sene bin dokuz yüz seksenler, Mevsimlerden kara kış, aylardan Ocak’tı. Hayatımın ilk kartopunu sıkıyordum pamuk yumruklarımla Kardan adamlar yapmıştım düşlerimde yoğurulmuş... Daha küçük bir çocuktum. İnsanlığın da kardan yapıldığını Çabucak eridiğini bilmiyordum ben o zamanlar. /Bir ses.../ Evimizin bahçesinde ki kardan adam erimemiş, Rüyalarımı süsleyen hayallerim gibi yıkılmıştı. Annemin kucağında buluvermiştim kendimi. Anlamaya çalışıyordum olup bitenleri, Korkuyordum... İnsanların çıldırırcasına feryat figan içinde Gözyaşları fışkırmıştı pınarlarından. Meriç dolmuş taşıyor, delirmek üzereydi, isyan ediyordu bu insansızlığa. Elinden bir şeyler gelmiyordu. İşte buna dayanamıyor Önüne kattığı her şeyi yerle bir edip, Sonsuzluğa akıyordu. Delirmişçesine gidebildiği her yere... /Bir ses daha.../ Sıra bizim eve gelmişti, Kapımız kırılmış kardan insanlar evimize girmiş, Karşı çıkan babamı ve anemi tartaklamışlardı. Bütün hayatımızı, anılarımızı, eşyalarımızı tek bir bavula koymamız emredilmişti. Köy meydanında topladıkları Biz’leri uzun bir yürüme yola çıkarmışlardı. Sanki kapı dışarı ediliyorduk Sanki ölmeye götürülüyorduk Biz bu vatanın insanları değil miydik? Adım Meriç Tuna! Ben daha çocuktum o zamanlar. Yaşayamadıklarımın yerini alan gözyaşlarım da yeşeren fidan olup Draginova çayırlarında büyüyememiştim. Annemin kokusunu koklayamamıştım. "Anne" demenin haricinde dilimi konuşamıyordum. Annemin diktiği papatya sarısı entariyi giymeye bile vaktim yoktu Belki de hiç giyemeyecektim... Oysaki şanslıydım, Yaşıyordum Ve hayattaydım... Ama artık çocukluğum gök kuşağı gibi renkli değildi. /Sonunda yolculuk bitti derken O eski ahırdan bozma vagonlara ite kaka hayvan istifi doldurulmuştuk Aç, susuz ve yorgunduk... Pis kokular, nem, rutubet, paslı demirler... Gıcırdayan hantal raylardan yavaş yavaş kayıyorduk Tıpkı mal ya da para karşılığı takas edilip satılmış hayvanlar gibi.../ Adım Meriç Tuna! Ben daha çocuktum o zamanlar Şimdi yirmi sekiz yaşındayım Evli bir çocuk sahibi, çocukluğunu arayan bir çocuğum hala... Annemin adı Meriç, oğlumun adı Meriç. Onun çocuğunun adı da Meriç olacak Zaman gelecek çocuğumla, çocuklarıyla Ve onun da çocuklarıyla Draginova’ya gideceğiz. Mezar taşlarımızda da Meriç yazacak. İşte o zaman; Meriçler Meriç’le, Tunalar Tuna ile buluşacak İşte o zaman; Eskisi gibi o şehvetli günlerine kavuşacaklar. Şimdi buram buram burçak kokan sadece adını bildiğim Sazlımalkoç’un, atalarımın çivit mavisi evlerini, Tarlalarını, dağını, taşını, özümü Ve en değerlisi "canım annemi" benliğime dair özlemlerimle arıyorum. Aramak, bulmak için umutlarıma kına yaktığım gençliğim Beton duvarlar arasında sıkıştı. Sağ yanım memleket hasreti, Sol yanım yitip giden yaşayamadığım çocukluğum... Ortası ise annemin yoksunluğu... Ortada kala kaldım anne, boğulmak üzereyim. Gel de kurtar beni anne. Adım Meriç Tuna! Öldüğümde geri vermek üzere ödün(ç)aldım Meriç ah Meriç... Nice canlar aldın Meriç... Adına nice türküler koşulan, Şiirler yazılan Meriç... Yine coşkulu mu, yoksa durgun musun? Yine çocuk mu, yoksa delikanlı mısın? Ya da büyümüş bir adam mısın? Kim bilir ki... Benim adım Meriç Tuna! Şimdi kaybettiğim annemi arıyorum Annesine sarılan çocukları kıskanıyorum Delik deşik oldu bu yüreğim. Rengimde sen, ruhumda sen... İnancıma teslim oldum. Anne, hadi söyle bana Bak yanındayım işte, dizlerine de sarıldım. Kalk hadi; Bana Meriç’i anlat, köyümü anlat Anne... Önce memleketim sonra sen terk-i diyar ettiniz Benden ve benim dünyamdan. Anne duyuyor musun beni? Anne duy sesimi.. Anne... Duy sesimi ne olur? Özledim seni... Not1:Şiirkolik Anneler Günü Şiir Yarışması Birincisi ve 11.05.2009 tarihinde günün şiiri seçilmiştir. Not2: Bu şiir, zorlu bir göç sırasında annesini kaybeden POMAK kızın hikayesidir...(Bu şiirimsi öykü Düzce Belediyesi Sanat ve Bilim akademisinden Dilek karaağaç’ın isteği üzerine sipariş ile yazılmak üzere bir orotoryo için hazırlandı. Kendisi bir pomaktır. Ve şiirimsi öyküde anlatılanlar gerçektir. Yazının orjinali beş sayfadır. Şiir olsun diye bu kadara kısaltabildim. 25 Nisan 2009 tarihinde Manisa’nın Karaağaçlı Belediyesinin düzenlediği 3. Balkan Türkleri Şöleninde orotoryo (müzikal tiyatro) olarak sahnelenen oyunda kullanılmıştır.Oyunda oynayan: Dilek Karağaç, Fisun Ardıç, Erçin Keleş, Kağan Kaya, Büşra Toprak ve müzik öğretmeni Korhan Doğan’a teşekkürlerimi sunuyorum... NeYzEn.. Bülent Kaya |