YÜK
Gönlüne düşmüşüm gül yüzlü yarin
Kolları çok sıcak elleri narin Onun yüreğimde yeri çok derin Yıllar omuzuma çöküp dursa da - Onunla bir ömür sürmeye varım Her kötü defteri dürmeye varım Uğrunda çok şeyle vermeye varım Yıllar omuzuma çöküp dursa da - Bu yollardan asla dönmeyeceğim Aşkla kavrulsam da sönmeyeceğim Aşkın gemisinden inmeyeceğim Yıllar omuzuma çöküp dursa da - Çünkü ;seviyorum onu ezelden Haydi tut elimi korkma güzelden Çok candan sevmişim korkmam ecelden Yıllar omuzuma çöküp dursa da - Yürekte yaşarım ahd-ı vefayı Çekmişim bin türlü derdi cefayı Hep onur bilmişim ben bu sevdayı Yıllar omuzuma çöküp dursa da - Eğmedim başımı asla kötüye Zaralı canından gitmez öteye Bugünden yarına dünden beriye Yıllar omuzuma çöküp dursa da 20--5-2009 ist |
edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim
demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş
kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların
ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki
demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun
geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım
yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar
gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun
boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak
içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar
sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini
görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de
doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da
unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima