Sensiz
Yüreğimde heyelan, yüzünde Leonardo’nun fırça izleri...
Dağ eteklerinde hareler çiziyor mevsim... Sen yoksun, mavi giysili hayalin dolaşıyor asılı eğriti perdelerde... Bir tebessümün bin kahkahaya bedel, gamzelerin yanaklarında dans ettikçe... Kıvrak vücudundan gölge oyunları yayılır, tamtamlar çaldıkça geceler boyu... Siyaha boyanmış saatlerin cimri zamanlarında hasretin boncuk boncuk ter olur bedenimde... Yarım yamalak nefes, kabus rüyaların çıkmaz sokaklarında tükenir, Yeşil tomurcukların nazlı çiçekleri boyun eğer mutsuz yağmurlara... Sensiz sokakların kavurucu sıcakları, tokat gibi çarpar suratlara... Anlam veremem bahar günü tepeme yağan lapa lapa karlara... Ağlayan sazların gerilmiş tellerindeki mahsun ezgilerde, Sivri kayaların zirvelerinde kokunun estiği yellerde, Kulaklarıma pike yapan acıklı türkülerde... Anaforlu özlemler dağlar, dermansız soluk tenimi... Buruk yalnızlıklar siner, gurup kızıllığının boyadığı isimsiz vadilere, Yosun kokulu şafak zamanlarında, gurbet yolcularının hüznü çöker sensiz mekanlara... Deniz kabuklarının kuşattığı sütunlarda yankılanır hasret şarkıları, Sevgine matem, ruhumdan kabarır çaylak duygular, güçsüz itirazlar koyu karanlığa... Gamlı isyanlar yükselmekte gökkubbeye, çatışmakta yıldızlarla her an... Tan yeri ağarmakta; uykusuz gözbebeklerine düşer süsülen ışığa engel yorgun kirpikler... Kesilmekte, sefil geceler boyu duvarlarda aksedip serilen iniltiler... Tıkanmakta sirenlerin çaldığı kulaklarım... Pencereden sızmakta aydınlık, çürümüş arzulara gömülen gecenin sonunda... Boylu boyuna uzanmış bitap bedenip, sensiz sevgiye kahretmekte... 2002 |