AYNALAR YALAN SÖYLEMEZ
Küçüktüm, bir gün aynalarla tanıştım,
Dostluğumuzun ilk temellerini İşte o zaman atmıştım, Ben ona sımsıkı bağlanırken, O, bana yürekten gülüyordu, Korkulu rüyalarımı bölüyordu… Parlak yüzlü çocuk, Dünyaya hep böyle bakardı, İkiyüzlü nefretliklerle, Daha tanışmamıştı… Oyuncaklar dünyasının masumu, İşte ilk gün aynalarla tanıştı. Derken dostlukları böyle ilerledi, Yaşlılığı düşünmeden ve hissetmeden. Uzun süre ayrı kaldı, arkadaşından, Özlemişti, onu buruşmuş yüzleri, Sonunda kavuştu, Hasret yüklü fışkıran feryatla, Gülmüyordu ona artık aynalar, Mutluluk vermiyordu, o parlak yüzler… İkiyüzlü vahşi hayvanat bahçesinde, O da çiğ et yemişti… Aynalar yalan söylemez, Hakikati asla gizlemez. Başıboş gezen hokkabazların, Islak saçlarından damlıyordu, Meyhanenin ölü ruhları, Uyuşmuş beyinler, felç olmuştu, Korkudan kaçan ruhlarda… Cam gibi parlayan gözler, Susamıştı aynalar karşısında, Kendini tanımaktan aciz kalmıştı, Kalabalıklar arasında… Durmadan, dinlenmeden, Korkular suratına çarpıyordu. Ölüm soğukluğu, Yok olma korkusu, Amelsizlik korkusu, İmansızlık korkusu, Her gün beynini tırmalıyordu. Hakkın zerresinden uzak kalmış, Namazsız, niyazsız, secdesiz alınlar, Bir bütün olamamış yaşamlarıyla Ve etrafa saçtıklarıyla, Mahkûm olmuştu, El içi kadar bir aynaya… Haktan uzak olan bir toplum, Batmaya her an mahkûm. Aynalarla yüzleşemezler, Arkalarına bakmadan, Hep ondan kaçarlar… Aynalar kalpte parlar, Yansır cam parçasına, Kalpte olmayan nokta, Nasıl yansır cama? Haktan uzak olan, Ölünceye dek, Vahşiliğini silemez, Asık suratlı aynadan… 17 Nisan 1992 Konya |