vakit hançerdir ateşi kesenne varsa zamanın kıyısında biriken serpiliyor üzerime güneşin sedefli gülüşüyle odama damlayan şafak sevinçli ve ben en derin ahın içinde sabahın en güzel öpüşüyle... -vakit hançerdir ateşi kesen- şimdi ümidi gözlerinden içmek serbest ve sermest neftiye çalan düşler sesinin nehrinde deliksiz özlemim… bir yağmur sevinci bir bahar müjdesi yaprakla sevişen isketenin lirik senfonisinde tenimde suyu öpen söğüt dalı ürpertisi ve ruhum kuşların kanat sesinde zinde coğrafyamın bütün harfleri körükledikçe direnci güneşin cömert nefesi... rehavetinden sıyrılan mevsim neşeli meltemin ıslığında fütursuz nağmeler mutluluğu sobeleyen düşler eteğimde -hayalinin gölgesi belleğin tuvaline yansıyan narçiçeği- ışığının sesi iliğimde balözü içimde upuzun kanat sesi göğümden taşan aşk kamaştırıyor ufkun gözlerini hüzünlerden silkinen gül kameriyede hareketli teninde harlanan külü aşkın firuze sözüyle parlatıp mavilere bırakıyor yüreğini... asla! dokunma soluğumun ateşine zira alevin çığlığındaki kavis yol göstermeyecektir sönen ömrüne! |
bir özlemi gözlerinden içmek, en derin ahların ve aşkların öpüşleri eşliğinde…”
şiiri barınak eylemiş sözcüklerle oynamak ne güzeldir kimi okuyucular için… eğer bu oyuna eşlik edecek sıcaklıkta ise söylemler,
şiir de keyif alır, okuyucu da… bilmişlik kaygıları içinde çekinerek yorumlamaya çabasındayken şiirleri son zamanların sessiz okuyucularından biri olarak alıştım belki de suskunluğa… ama okuyorum fırsat buldukça üretmeye gayret eden yüreklerden damıtılıp düşünselle harmanlanan mısraları… anlam yüklemeye, sırlarına erişmeye gayret ediyorum elimden geldiğince mümkün olmadığını bilerek yazan kişi kadar…
“vaktin hançeri” dalınca hançeresine insanın, ne söyleyeceğini şaşırıyor böyle… “zamanın kıyısında biriken”lerimiz var elbet hepimizin ayrı ayrı. ardımda bıraktıklarımı ya da sırtımdaki delik çuvalı yokladım belki de bu şiir sayesinde… ümidi içimdeki özlemlerle hemhal etmek istedim çoğu kez umuttan yoksun olduğumuz düşüncesine kapılsam da… neşeli bir mevsim diledim kendime bahara sarılı şu mayıs günlerinde… ya da bir hayalin gölgesine sığınmak körüklenmiş ve körkütük yaraların yakıcı güneşinden sıyrılma gayretiyle…
sonra böyle olmaz dedim, unutuverdim bir anda şenliği…
ne başını biliyorum hayatımın ne de sonunu, biliyorum ölmedikçe tam ortasındayım...
ne dediğimi bilmiyorum belki şimdi. bir şiirin çağrıştırdıkları sayesinde “asla dokunmamam gereken bir alevin kavisli çığlıklarında ömrü söndürme dileği” hep vardı içimde, dillendirmeden kabullendiğim bir
bir sessizlik içinde…
teşekkür ederim, şiir için…
hidayet dal tarafından 5/3/2009 8:43:00 PM zamanında düzenlenmiştir.