Enkaz
nasılda büyütmüş bu sevda seni...
beni bırakıp gittiğinden beri sözlerindeki cesaret ufkundaki aydınlık dinlediğin şarkılara ihtiyacın olmadı hiçbirzaman göçe zorladığın hasret yüklü kavimlerin kalmasına razıydın belki de bu yüzden her bırakılan izin ardından bir kova su dökmek yerine gözyaşlarını salıverirdin... isyankarlığını bağladığın aşkın benden kaçıp kendine sığınmaların ne buluyordunki bu kadar kendinde dokunduğun ipekten gelinciklerin aldığın her yolun inandırması seni bensiz bir aşkın düş dolu sahillerinde hayat olması gibi... ardında bırakıp gittiğin bu harabeler aklımın yıkıntıları üzerimde işe koyulan tüm arkeologlardan müzdarip ne kırıklarım onarılıyor artık ne de gizlerim biliniyor... batmamak için kendi ağırlıklarından kurtulurken belki de beni senden uzaklaştırırken ögrenmiştim ağır olanı bendim bu sevdanın ve su alıyorken ilk kurtulunması gereken... hayatının, icindekiler sayfasındaki yerime güveniyordum belkide bu kadar fütursuzca silerken çizdigin resimleri yazdığın şarkıları mırıldanırken duvarın önüne dizdiğim senin umutlarındı gururumun namlusuna soğuk mermileri sürerken hiç düşünmeden... terkettiğin ölü hatıralar ülkesi değil öldürmek istediğin hatıraların, bir türlü iflah olmayan şairi... ne mavi gözlerimin bir anlamı var artık nede buğusunda sektirdiğin çakıl taşlarının... ne kadar çabuk büyüyen bir çocuktun sen hırsının yelesine yapışmıs acelesi varmış gibi kırlangıçların peşinden koşturan... sana ait olan ne varsa benim hayat diye ciğerlerime çektiğim senin, bir uçurtmanın kuyruğuna asıp kurtulduğun benim acılarım... beni taşımaktan yorgun düşen cümlelerin sarıldığın çocuk yürekli şarkıların dudağındaki ıslık kadar tutkunsun hala bana ne nefesin bitsin istiyorsun çalarken ne de nefessiz kalıp boğulmak... yaşamak icin bırakıp gittiğinden beri beni ellerin cebinde, bana tutunmadan yürüyebilmeyi öğrendiklerin benim ilk gördüğümde seni sana dokunmaya kıyamadığım için kendime söylediğim yalanlardan ibaret bırakıp gittiğin benim... gittigin yer, benim istediğim! |