ASABir daha uzadı eski yollar evlerimizin avlusunda geçmiş zaman çiçekleri geçmiş zaman kapıları güvercinlerin selam vakitlerinde gölgesi yüzüme vuran dost gülleri ve adını andım hasretim dedim aynalara baktım Kimbilir o zaman saçlarımız ne kadar dalgalıydı ulu bir çınarın kaderine akıl erdirmeye çalışarak geceleri yıldızlara bakardık ay akşamları ışığını sulara salardı güller kanar taşlar kırılırdı aşkın ilk derslerini böyle öğretmişlerdi bize hatırla şimdi hangi tenhalarda kaldı sesimiz o zaman karşımıza hep bir çocuk resmi çıkardı yüreğinde karanfiller dudağında mızıka çocuk resmi ve geleceğin fotoğrafları şehrin tarihinde açılan yeni sayfa o zaman ölümü nasıl yorumlardı bir ceylanın güzel gözleri bulanık sulara nasıl da kızardı şehir bir avcı olup bizi bulmadan rüyalarına karışarak kitapla dostlukla isyanı bir tutmanın taşralı mahçup yüzlere denizi hatırlatan bir yanı vardı hatırla şimdi hangi tenhalarda kaldı sesimiz Ben o zaman seni görür ve suları akmayan çeşmelerin sırrını anlardım sevinir ve kervanlara yolcu olurduk kum ve zeytin taneleriydi bize düşen parça sabrın çelik yüzünü andıkça hep bir deniz düşünürdüm alnıma lodos çarpardı ilk bakışta müthiş bir hayretti güllerin bizde bıraktığı hatıra çünkü güller bir girdabın dans derslerinden serinlikler alarak bize yaşama dersleri sunardı böyle başlardı yolculuğun tarihi aşka ve dostluğa cesur bakışlarla aklın hesaplarını yanlış çıkararak tutunurduk kayalara ellerimiz ellerimiz kanardı hatırla şimdi niçin sevimlidir bu akşam vaktinde fotoğraflara düştüğümüz tarihlere bakmak hatırlamak geçmiş zaman sayfalarını zamanı durdurarak yağmurlar ince ince yağsın için dua ettiğimiz saatleri güneşin bereketli vakitlerini o zaman gülen bir yüzdü işte kitaplardan sarmaşıklardan geriye kalan Ey büyük hasret söyle nerdedir denizin ucu rüzgarımız hüzünlü yüzümüz kuşları seven dost şükür suları da sevmişiz ufkun ucunda güneş batmadan suları kurumadan denizlerin yeniden açıyoruz aşkın kitabını Mustafa ÖZÇELİK |