Selin’den Selim’eŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Zaman tekerrürden ibaret sanki. Bir film izler gibi. Yalancıları bilerek
seyretmeye devam ediyorum. En içten sıcak yalan, gözbebeklerime tah kurarken sessiz kalıyorum yüreğim taşa çarpa çarpa. Gözlerimin gördüğü yalancıyı uzaklarda bırakıp giderken öyle üşüyorum ki, bir sıcak yalana bile ihtiyaç duyuyorum amma velakin… __Selimde ki bir taş yürek, boz bulanık hüznüme, hüzün ekliyor. Ve uzun yollara yatırdığım sevgimin üzerinden koskoca, tırlar geçiyor. Selim’in canımın yongası simsiyah gözleri, yıktı dağları üstüme, zehir zemberek sözleri yaktı ciğerimi. Şimdi uzaklarda kalan yüreği kurşuni renkli Selim’i sararıp düşen yapraklara şikâyet ediyorum… Her gök gürlediğin irkilip, sokuluyorum karanlık kuytu köşelere.Güneşten kopan kor parçaları,ruhumu parçalara bölerken.Aşkın acı verişinle ölüp ölüp diriliyorum yad ellerde. Kaderin attığı kazığı sadece ben hazmederken. Sol yanımda solmayan, ölmeyen sevgiyi taşıyorum… __Ah Selim nasıl olsa yazdığım seslenişlerimi köşe bucak kaçanda okuyacaksın. Benim bile bilmediğim zamanda yüz yüzü geleceksin ettiklerinle. O gün taş yüreğin paramparçalara bölünecek. Ve gözlerimi gözlerinde, sesimi kulağında duyacak üzülecek ve özleyeceksin. Ah Selim bunca acı sözlere, acı çekmeye ne gerek vardı.İki günlük dünya da canlı canlı duyguları insanlığı diri diri mezara gömmeye ne gerek vardı… Bazen ağlıyorum, yıldızlar eşliğinde. Ben bende değilim.Bir yabancı bedende sıkıştım.Sahipsiz bir ruhu suçlamak cesareti yok bende.Zalım kaderi sırtlanırken zavallı cılız yüreğim,kızılca kıyamet güneşin altında üşürken.Seni şiirleştirir,seni masallarımda yaşatırım. Namus kavramını benliğine miras bırakıyorum. İki ayrı ruh, bir bedenden ayrılırken… |