Adiloş Bebe'nin Türküsüydü...
Sevdaların
Dahi işkencelerin bittiği yerde Esaretler bitmez mi sandın gülüm! Ay ışıklarını say… Yakamozlara tutun, İmbat yalayacaktır Korkma Kolun uyuştuğunda! Sol yanındaki sancın Depreştikçe-başın dikleşecek! Ahh… O sol yanlar!... Bir analıkta-hem de en çok- Ayrılıkta, kahrolası, Esarette bir de Çıkarıp denizlere atılasıdır! Sol yanlardır, ki, En çok da onlar ağlatır… …… Sarı saçlarını vurmuştun şavkına ayın, Ayaklarını sıyırıp iskarpinlerden Salmıştın denizin oynak sularına, fütursuzca… Yapma! İçim oynuyor… “Neden?” demiştin, öyle sakin, Profilini ezberletip, Çırptırarak ayaklarını… Fettan bir gülüşle yarı göz bakmıştın! Saçlarını siper edip yüzüne Denize dalar gibi durmuştun… Hani… Hani… Üşümesin ayakların derken yüzünü çevirmiştin, “Yok” derken o bal, o çilek dudaklar! Kahrım! Birden fazla öpemediğim! İyi ki öpmüşlüğüm! …… Sıcak tut ayacıklarını… …… Yetişemem, gülüm, dik tut başını… …… En zorudur esaretin, ulaşmaz elin, Sımsıcaktır oysa, Isıtamaz… Ne elini, ne kumru ayaklarını Sevdiceğinin… …… Buralar soğuk gülüm, Gönlüm sıcak Senden dolayı… Kayıklara “Merhaba!” de, Kumrucuya karışık ısmarla, Acı yeşil biber turşusu da koysun yanına… Az bir davam kaldı, Az kala yanındayım! Umarım… …… Hepi topu bir şiir okumuştum: “Onlar engerek, Onlar çıyandır! Onlar aşımıza göz koyanlardır!” Adiloş Bebe’nin türküsüydü, başını dik tut gülüm; Sol yanımda bir sen Bir ailem Bir de özgürlük var! Onurumu soğuklara teslim etmedim, Öpücük çaldığım o gece Kumru ayaklarınla öğrettin! Gülüm…. Ağlamıyorsun, değil mi, Biliyorsun, Çok yakında geleceğim! Ne duruyorsun, siparişleri ver, Üç tane yerim ben! Gülgün Karaoğlu Mart,20/09 |