MEYHANE
Uzun zamandan beri ilk kez dün akşam
Yasaklarımdan caydım Affet doktocuğum bu yaptığım Sadece efkarımdan Tutup kırık yüreğimin elinden Medet umdum eski bir dosttan Baş başa dağıtalım dedim. Nasıl dağılacaksa bu efkar? Hep bıraktığımcaydı Osman amcanın Balık ağı süslü salaş meyhanesi Birkaç renkli fener Bir de gecede sen Ay ışığına uzayan yol gibiydi Denize kurduğu derme çatma iskelesi Beyaz kuşaklı sandalı Hala mavi direğe bağlı Üzerinde adım yazılı Hayret, hatırladığımdan da yalnızdı Eski bir dostla dertleşeceğim Ben gibi başı sevdalı Kırık kalbim kanlı elimde Bu kimsesizliğim sadece sana gebe Biraz ondan biraz bundan söz ettik Kadehlerin dibini gördükçe Denize takıldı gözüm kirli pencerede Yol uzayıp gidiyordu ay gümüşüne Yüzün gecemde Osman amca arada bana bakıyordu Ben sustukça,o anlatayım istiyordu Babacan gözlerinden Yüreğime tanıdık bir sızı salıyordu En sevdiğim mezesini getirip Ağlamaklı havamı bozuyordu Eski dost elini omzuma koyup İçme diyordu bu sana ölüm Gülümsüyordum Bırak ondan gelsin be gülüm Hem bahane çok bende Üstelik Yusuf’u kaybettik bugün Vakit ilerde bir zaman Osman amca masaları siliyor Aksayan ayağı ile ne heybetli duruyor Çünkü o kendi ekmeğini kazanıyor Bir sigara uzatıp bana Masamıza geliyor Ateş harlanıyor yine ocakta Hep böyle yapardı o Zor soru soracakta Soramıyor Yaşlı kurt derdimi anlıyor Aşk karşıdan bu kadar mı belli oluyor? Ben sarhoş bir gece sonunda Eski dostun şefkatli kolunda Kırık kalbimi unuttuğum masada Ölümü yudumluyorum Kesif bir duman altında Sen beni sevmemişsin güya İçince hep bu takılıyor aklıma Ay ışığı neden bu kadar içime yara? Bir mesajın bile yok telefonumda Söyleyin yıldızlar ben mi suçluyum? Yoksa sevmeyi mi bilmedik Meriç Dicle boyunca Bir de sözüm ona duyarlı şairlerdik Aman nasılsa herşey bir gün bitiyor Koskoca Yusuf ustayı bile yitirdik Ben neyim ki? Sen böyle her şeyimken. |