Şafağı Vuran Sevda
Hicrana mahkûm edip gonca gülü ezerken,
Alnımıza yazılan baharı yormadık mı Sevdanın ölümünü içten içe sezerken, Günahımız ne diye kadere sormadık mı Güneş bize küsünce sonsuz matemle dolup Işığını kaybeden yıldızlar gibi solup Akıntıya kapılan yelkensiz bir sal olup Kimsenin bilmediği adaya varmadık mı Göç etmeye korkarak üşüyen kuşlar gibi En son gülün üstüne yürüyen kışlar gibi Yere bakan gözlerden süzülen yaşlar gibi Yağmuru ezberlemiş yanakta durmadık mı Kurumuş çöle dönüp coşkun yatağı nehrin, Suya hasret bıraktı tarlalarını şehrin.. Binbir umutla dolu sevdayı sunan sihrin, Gökkuşağına çalan kabını kırmadık mı.. Sorduğumuz sorular hep cevapsız kalırken Çözülmez bilmecede umarsız yer alırken Arzuların koynunda gece tana dalarken Gönlümüze yâr olan şafağı vurmadık mı |