/ne bu serden son geçişim ne de son küsüşüm kaderime.../
tüm niyetlerin bedenleri varmışçasına görünebildiği bir yerdeydim iyi halden salıverildiğimde anladım gökyüzü kadar uçsuz olduğunu aksi yönünde yüzmeye çalıştıkça akıntılar kaçırdığım fırsatları lanetlediler sen zaten denizdin boğulabildiğim kadar
söylenmemiş sözlerimden çıktıkça adın ismi konulamayan bir belaya adaş oldu gerçeklerini öğrendikçe anladım zannetmelerim sadece histeriymiş ay tutulması gibi tutundukça ışığına söküle söküle ağardı ama bir yanım halâ kayıp karanlık
üzerimde seferi yorgunluğu var sevgili bugün olmazsa belki yarın severim seni aşk adına yaşadığım onca hezimetti… gelecek
sen zaten gelecek/tin bilmediğim kadar
tanrının sesi duygusaldır demiştin acıtmazmış daha da derin yarayı madem öyle ömre dağılmış bir feryat için niyedir ki gözyaşı
ağzımızda ateşlenen bir uçuk şimdi…sevda dağılır dağılır dağılır her defasında aynı yalana ki yaratan da ortaktır buna
hayattan kendim için istediğimdin…sen kendimi dinledim hariçten gazel okuyan o sesten üzülme sevgili yalanların bozmaz beni mevzu kanmasını bilmekte
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
sevda...ağzımızda ateşten bir uçuk şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
sevda...ağzımızda ateşten bir uçuk şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
kaosuma mütevazi katkılarla birlikte, samuray kılıcı kadar keskin mısralar derin kesiler açtı tinimde. derin iç çekişler eşliğinde, geri dönen bumerang yine fırlatıldı ve yine beklemeye devam nükleer fisyon başlangıcını aborjin kıvamında...
“Anlamsızım.Kendimi anlamlandırmak da istemiyorum .Böylesi daha iyi gibi geliyor.itiraf etmeliyim hiç bu kadar korkmamıştım.Korktuğum yaşadıklarım yada yaşayacaklarım değil, kendimden korkuyorum.Ve ilk kez kendime hiç güvenmiyorum” dedim..Kelimelerim tam böyle miydi?Dinleyen ne anladı, onu da tam hatırlamıyorum.Baharın çarptığı ve Ege’nin mora çalan mavisinde günden güne mistikleşen bu şehir gözümde bir sevgili şehrim oluyor, bir kaçmam gereken hapishane…Bütün yollarım tutuldu.Ne bir adım ileri gidebiliyorum, ne bir adım geri.. Kaç gündür şiire dokunmuyorum.şiir canımı acıtıyor. Kaç yıldır kadına neden dokunmuyorsam şiire de aynı nedenle dokunmuyorum galiba..Annem dahil hiç birisini anlamadım.Onların da beni anladığını sanmıyorum. Kelimelerim bitiyor.Kelimelerim hızla tükeniyor.Kelimelerim boğazıma düğümleniyor.Kelimelerim yüzünden yutkunamıyorum.
Kelimelerim bitti anne O şarkılar yedi hepsini O küçük kadınlar Ve kaldırımları kentin
Şimdi şiir kasıyor kendini Sancısı tutmuş gebe gibi Geriliyorum şehrin rahmine Gözlerime bak anne Çaresizliğime
saygılarımla..şiirin karartı gözlerimi..kendimi boğdum..egenin deniz dibi zindanlarında
yalanların bozmaz beni mevzu kanmasını bilmekte
sen zaten yalandın kandığım kadar…
inandığım kadar varım..evrende azaltmam gerek kendimi mesela..belki dost sofrasında bir tabak yemek yada bir bardak suya kadar düşürmek taleplerimizi..Yalanın alnında yaşıyoruz..bile bile yanıyoruz ibrahim gibi..inanmak istediğimiz kadar varız çünkü..ayın karanlık yüzünde şiir yok korkuyoruz geceyi devirmeyi belki
saygılarımla
şahan çoker tarafından 12/14/2008 6:47:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
/ne bu serden son geçişim ne de son küsüşüm kaderime.../
ne ilk kez ölüşüm ne de ilk doğuşum küllerimden....
tüm niyetlerin bedenleri varmışçasına görünebildiği bir yerdeydim iyi halden salıverildiğimde anladım gökyüzü kadar uçsuz olduğunu aksi yönünde yüzmeye çalıştıkça akıntılar kaçırdığım fırsatları lanetlediler
dalgaları boyumu aştığında anladım boşunaydı kafa tutmam denize ama yinede çelimsiz kulaçlarımla direndim ne de olsa serde pes etmek yok....sabıkalı ruhumu iyi halden salıverdiler de ne oldu...ilk köşe başında işledi ilk düşün/ce suçunu...
sen zaten denizdin boğulabildiğim kadar
sen zaten gökyüzüydün uçabildiğim kadar....
ay tutulması gibi tutundukça ışığına söküle söküle ağardı ama bir yanım halâ kayıp karanlık
sağ yanım kırgın sol yanıma...taşıyamıyor ağırlığını...adın başımda bela dilimde yara...tutunmak istiyorum ışığına oysa ne kör ışığın çarpıp duruyorum kendi karanlığına...kış güneşine astığım hiç bir parçam kurumuyor...sen gözümün önündesin bense kayıplardayım ...
sen zaten gelecek/tin bilmediğim kadar
seni zaten unutmuştum hatırladığım kadar....
tanrının sesi duygusaldır demiştin acıtmazmış daha da derin yarayı madem öyle ömre dağılmış bir feryat için niyedir ki gözyaşı
derler dalına göre kuş verirmiş yaradan...niyedir peki dallarıma konan bütün kuşların beni yağmalaması...niyedir her seferinde kendi köklerime sarılıp ağlayışım...niyedir geçti dediklerinde her seferinde kabuk altından kanaması yaralarımın...
hayattan kendim için istediğimdin…sen kendimi dinledim hariçten gazel okuyan o sesten üzülme sevgili yalanların bozmaz beni mevzu kanmasını bilmekte
kendim kurdum kentlerimi ...kurşun askerlerim vardı kapısında seni bekleyen...çocuk yüzlü ihtıyarlar anlatırdı gercek aşk masallarını...seni çagırdım ömrüme yerle bir edeceğini bile bile kentlerimin anahtarlarını sundum avuçlarına ...yalanların bozmaz beni sevgili mevzu yıktıklarından yeni kentler kurmakta...
derin iç çekişler eşliğinde, geri dönen bumerang yine fırlatıldı ve yine beklemeye devam nükleer fisyon başlangıcını aborjin kıvamında...
aşkolsun, böyle de yazılmaz ki!
çok ayıp.