Utanıyorum
-I-
oradasın biliyorum... ( Çocuk ) yaşın kaç tenin ne renk kız mısın, erkek mi? f a r k e t m e z ! ama oradasın biliyorum gözünde dehşet kulağında bomba sesleri titreyen bedenin büzülmüş bir duvar kenarına yanağında barut sonrası binaların karası göz kapaklarına çivilenmiş ölümün kareleri mevsim beyazında utanç lekesi -kırmızı- kaç cansız beden gördün bu sabah? kaç kişi yaşıyor mu? diye dipçiklendi yattığı yerde kaç kol, kaç bacak gövdesizdi kaç bebek anasız babasız kaldı Ahh çocuk! benim gözlerimden bak isterdim şehrimdeki güneşe lekesiz maviye bırak umutlarını çırpsın yüreğindeki beyaz kanatlar kan kokan ellerinle avuçla isterdim kar tanelerini çıplak ayaklarla yere basıp –titriyor- derdim ...çok korkmuş! demek yerine oradasın biliyorum, kaç kişi seni düşünür kaç kişinin içi yanar sen bilmesen de sana ağlayanlar var biliyorum... utanıyorum gözlerine bakarken büyük olmaktan! II oradasın biliyorum... ( Anne ) kaç aylıktı karnındaki ikizin kaç gece dokunarak yattın bilmediğin tenine mavi patikleri ördün görmeden ölümü saçlarında yazmada kalmış gelincikler gel gör ki; oyalarından damlar kırmızı kınalı ellerin bağlanmış göbeğinde ama hangi kurşun kalır ki etten duvarda! ! ! Ahhh ana...! benim toprağımda doğur isterdim bebelerini duam kadar beyaz aksın isterdim sütün aklar düşene kadar saçlarına türkülerini söyleseydin, tencere başında tabak tabak koysaydın ve çalakaşık yeseydiniz “sevgiyi” öldüren çocukları doğuran kadınlar yüzünden kadın olmaktan utanıyorum! III oradasın biliyorum... ( Baba ) ıslığında hangi şarkı vardı giderken evine? ya da hangi sıkıntın çektiğin offf sesinde? kimse bilmedi! ayaklarının dibinde saçılmış filenden ekmekler bir çikolata kağıdı kalmış mermi sıcağında erimiş ve kanlı portakallar...içi de dışı da bir sol kolun nerde? başın düşerken yere kim duydu dudağındaki son sesleri ? yalnız gittin ölüme binlerce insan gibi Ahhh baba! benim dört duvarımda çalsaydın eve dönüş zilini bacaklarına sarılsaydı çocuklar ve nasırlaşan parmakların kaybolsaydı saçlarında kaç çocuğu babasız, kaç kadını kocasız bırakan babalardan utanıyorum! IV ve gecenin gölgesi vuruyorsa “kan gölüne” ve güneş kurutmuyorsa yaraları ve çiçekler açmıyorsa ölüm düşen topraklarda ve güz yaprağı gibi saçılmışsa caddelere cansız insanlar ve bir ağaç dibinde başsız yatıyorsa BARIŞ GÜVERCİNİ İNSAN OLMAKTAN UTANIYORUM. Sadece göz kapaklarımın karasında toprağı...benim ülkemde olsaydınız diyorum da! Sığdıramam ki hepinizi! ! ! Yoksa, benim olduğum yerde de açar “kan çiçekleri.” Öldükçe insanlık, Yaşamaktan utanıyorum! ! ! ! Arzu Altınçiçek |
aksütünü bebeğine veremeyen anaların gözlerine(tv de de olsa)bakmaktan bende utanıyorum.
ana-babasını arayan ,salya -sümük karışmış,yüzünde ve ayağında kırmızlar olan çocuğu ,gözlerimdeki çaresizliği görecek diye kucağıma almaktan korkuyorum ve bu halimden çok utanıyorum çokkkkk.
yüreğine sağlık,kalemin daim olsun,şiir kal,şiir yaşa.