feleğin çemberi-kolay mı sandın; fırtınayı yamamak, eğesiz merteklerde bilenmek- “gidiyorum!” dediğinde eylül’dü “seviyorum” diyemedim feleğin çemberine sarı yapraklarla gömdüm dilimi akrep ısırırken yelkovanı tenim uyuştu zaman şeridinde ellerim üşüdü örümceğin ağlarında …….. zehirlenmiş vakitlerde tophane’deyim ilk lodos yalar yüreğimi yer toprak, masa sandalye ahşap otuz yıl önceki gibi bastığım yerlere değmez ayaklarım yaramaz bir akıma kapılır düşlerim dilimde eylül’de sararmış bir küfür alenen küfrederim ! -kral geçer, bana daralır hadrian- direncini yitiren bir hippi gibi bitlenirim surlarında kentin sarhoşlar yüreğini kusar yırtılır dirhem dirhem can evim bir atmaca geçer limandan çığlık çığlığa martılar üşür martı yavruları çaresizliğime sararır içim ben can kırıklarımı kusarım değişir huyum suyum, akarım akdeniz’e bir çığlık, bir çığlık daha duyulur termessos’tan bilirim tekçe zeus tutar yasımı … … o kadar 28.11.08- Antalya Sıtkı ÖZKAYA |
başka ne kalır ki geriye,
Eylül'den sonra ölüm var ...