1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
57
Okunma

Ben gözümü açtığımda bu topraklar çoktan kana bulanmıştı.
Toprak dediğin şey bizde ekinle değil, mezarlarla ölçülürdü.
Hangi taşın altında kimin yattığını, hangi evin kapısında hangi acının asılı durduğunu çocuk yaşta öğrenirdik.
Bizim soyadımız onların soyadıyla yan yana geldi mi, kelimeler susar, silahlar konuşurdu.
Analar susmazdı ama…
Onlar ağlardı.
Ağıt yakardı.
Bir çocuğun daha büyüyemediği, bir gencin daha toprağa erken girdiği her gün için.
Çocuktum.
Bir gün cesaret edip sordum:
“Baba, neden biz onlarla düşmanız?”
Yüzü sertleşti.
Sesini alçalttı.
Sanki duvarların bile duyup kan isteyeceğinden korkar gibi.
“Kan var evlat,” dedi.
“Kan yerde kalmaz.”
O gün anladım.
Bizde cevaplar değişmezdi.
Sadece ölenlerin isimleri değişirdi.
Bu sözlerle büyüdüm.
Silahların gölgesinde.
Düşmanın adını ezberleyerek.
Kimle konuşmayacağımı, hangi sokağa girmeyeceğimi, kimin yüzüne bakmamam gerektiğini öğrenerek.
Ama kimse bana şunu öğretmedi:
Kalbin kimi seçeceğini kimsenin belirleyemeyeceğini.
Onu ilk gördüğüm gün, sıradan bir gündü.
Güneş her zamanki gibi yakıyordu.
Hayat her zamanki gibi ağırdı.
Ama o…
O bir anda her şeyi susturdu.
Gözleri vardı.
İnsan bakınca dünyayı unutur.
İnsanın içine bakar gibi bakardı.
Sanki yıllardır içimde kilitli duran bir kapıyı anahtarsız açtı.
Gülümsedi.
Sadece bir tebessüm.
Ama içimde yıllardır taş gibi duran ne varsa çatladı.
O an ne soyadımı düşündüm, ne kanı, ne silahı.
Sadece kalbimin atışını duydum.
Ve korktum.
Sonra öğrendim.
Gerçek geç geldi ama ağır geldi.
O, kan davası güttüğümüz ailenin kızıydı.
Benim adım onların evinde lanetle anılırken,
Onun adı bizim evde yasaktı.
Adını duymak bile kavga sebebiydi.
Anmak, ihanet sayılırdı.
Aşkımız işte tam orada başladı.
Yasakta.
Korkuda.
Fısıltıda.
Geceleri gizlice buluştuk.
Duvar diplerinde.
Ay ışığında.
Sessizliğe sığınarak.
Her adımda yakalanma korkusu vardı.
Her ses, her gölge bir son gibi gelirdi.
Ama elini tuttuğumda…
Dünya susardı.
Titriyordu.
Korkudan değil.
Kaderden.
“Bizim sonumuz yok mu?” diye sordu bana bir gece.
Sesindeki kırılganlık içimi parçaladı.
Yutkundum.
Yalan söyleyemedim.
“Varsa bile,” dedim,
“Biz yaşayarak yazamayacağız.”
Kavgalar arttı.
Silahlar yeniden patladı.
Bir cenaze daha.
Bir tabut daha.
Toprak doymuyordu.
İntikam besleniyor, nefret büyüyordu.
İki aile de kanla ayakta durduğunu sanıyordu.
Biz ise yorulduk.
Aşkımızı saklamaktan yorulduk.
Kaçmaktan.
Susmaktan.
Korkmaktan.
Bir gün bana dedi ki:
“Bu kan böyle bitmez.
Ya biz biteceğiz, ya bu düşmanlık.”
O an anladım.
Bu dünyada bize yer yoktu.
Biz yaşadıkça birileri ölecekti.
Biz sustukça kan konuşacaktı.
Son kez buluştuk.
O gece ay bile utangaçtı.
Sanki bizi görmemek için bulutların arkasına saklanmıştı.
Başını omzuma koydu.
Saçları tuz kokuyordu.
Gözleri doluydu ama ağlamıyordu.
“Ahirette kavga yoktur değil mi?” dedi.
Sesindeki umut beni paramparça etti.
Gözlerim doldu.
“Orada,” dedim,
“kimse bizi ayıramaz.”
El ele verdik.
İki can, bir kader oldu.
Bu dünyadan vazgeçtik.
Bu topraklar biraz nefes alsın diye.
Biz öldük.
Ama bir gerçek kaldı geride.
Bizim ölümümüzden sonra silahlar sustu.
Kan davası bitti.
İki aile ilk kez aynı mezarlıkta yan yana durdu.
Aynı toprağa baktı.
Aynı acıda sustu.
Şimdi ben buradayım.
Onunla.
Aynı toprağın altında.
Ama aynı cennetin umudundayım.
Eğer bu dünyada aşk haramsa,
Biz aşkımızı ahirete bıraktık.
5.0
100% (5)