10
Yorum
39
Beğeni
0,0
Puan
388
Okunma

Yorgunum…
ruhumun en dip çatlağına çöken o ağır, o soluksuz sessizlikten
sanki kendi içimde, kendi ağırlığıyla çöken bir harabeyim artık
Bilmiyorum…
bu bıkkınlık nasıl sızıyor bedenimin kıyılarına
belki mevsimin kırık nefesinden
belki dünyanın paslı çarklarına çarpa çarpa
yeniden kendi düşüşüme dönmemden
Günlerdir…
varoluş kadar eski bir karanlığı sürüklüyorum bileklerimden
hiçbir şeyin tadı yok
yazdıklarım kül oluyor dizlerime ulaşmadan
Tembellik değil bu…
daha derin, daha siyah, daha içe gömülü bir ağırlık
sanki dünya yavaşça kusarken lanetini
nefes aldığım her saniyeyi suç sayıyorum kendime
Yatmak istiyorum…
uzanmak, ve hiçbir şeyin adını anmamak
ay tanrıçasının karanlık evrende bıraktığı solgun bir leke gibi
yalnızca var olmak
Dünya delirtiyor beni…
düzen, kanıma işleyen paslı çivileriyle
duvara mıhlamaya karar vermiş ruhumu
hırslıyım, öfkeliyim
içimde volkanlarını yutan kör bir dağ
kendi kabuğuna püskürtüyor nefretini
İsyandayım…
kimsenin duymadığı
kendi kuyusuna koşan bir çığlık taşıyorum dudaklarımda
belki tükeniş
belki kırılma
belki gecenin fazlasını solumak…
Adını bilmiyorum…
tek bildiğim, kendime yabancı bir aynanın karşısında
ısrarla ayakta kalmaya çalıştığım
Tam burada…
yarılmış bir karanlığın uçurumunda
bin yerden çatlıyor sesim
“Bu da geçer,” diyorum
söyleyen ben miyim bunu gerçekten
yoksa....
yoksa, boğazıma çöreklenmiş bir gölge mi fısıldıyor kara sisin içinden
Susuyorum…
susmak marifet değilmiş,
asıl susmayı seçmek,
karanlığın en eski töresi, çöküşün en keskin ayini
ruhu siyah bir bıçakla bin yerinden kanatan o an oluyor
Ve ben…
o bıçağın ucunda
son kez,
hiç titremeden duruyorum…
AY PARÇASI / MEHPARE
KASIM 2025 İSTANBUL