0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
43
Okunma
Nihal: Toprak ve Sır
Nihal, adın tenimde yanan bir dua;
Dudaklarımdaki suskun ilahi, içimdeki münacat.
Gülüşün, bu dünya bahçesinde aralanan bir cennet kapısı,
Boyun, arzunun kıvrımlarında uzayan ilahi bir yol.
Ben, senin nehrine düşmüş, kıyısız bir âşık;
Modern çağın karmaşasında, “lâm-elif” gibi bükük.
Zamanın gürültüsünde senin sakin sularında,
Kavuşmanın sırrını arayan, toprağa düşkün bir derviş.
Derim ki: Ben hem bedenim hem rüya, hem nefes hem ah;
Hem düşüşüm hem yükseliş, hem gece hem gün ışığı.
Seninle dönen bu dünyanın sesiyim;
Hem zehir hem de panzehir.
Tapınağım teninde, çilem bakışlarında;
Kâfirim uzak kaldığım her an, müminim dokunuşunda.
Cennet, yanağındaki allıktı;
Cehennem, çekip gidişinde bıraktığın iz.
Bazen Mısır Çarşısı’nda Yusuf kokusu;
Bazen bir deniz kenarında, seninle ıslanan bir hazine.
Bazen İsa misali göğe çekilen bir arzu;
Bazen toprağa, seninle karışmış bir ad.
Ben bir Nesimi değilim, dünya evladıyım;
Adım Nihal’le yanan, aşkın topraksı kimyasında.
Melankoliyle yoğrulmuş, modern zamanların sesini taşıyan;
Tasavvufun sırrını, dünyalığın lirizmiyle söyleyen.
Nihal, sen ve ben—bu dünyaya yazılmış bir mesel;
Mistik ve metafizik, ama toprağa bulanmış.
Modernizmin labirentinde, tasavvufun sade ırmağı;
Bu şiir, seninle benim, dünyevi ve sınırsız aşkımız.