0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
43
Okunma
NİHAL
Sen ki, ahdimin gizli aynasıydın,
Cefayı ibadet, sevdayı kıble yapmadın mı?
Bir an, ayağının toprağına sürdüm yüzümü;
Tozunu sürme, cilam olmadın mı?
Nihal… Gül yüzünün büyüsüne düşürdüğün bülbül,
Perde ardındaki sırrı fısıldarken kulağıma,
Sesini ney’e dönüştürüp aşkı mektep ettin,
Gönlümü rüzgârına salıp savurmadın mı?
Zülfündü baharın ilk nefesi, tenimin duası,
Kokunla besledin nefesimi, amber yapmadın mı?
Şimdi bu hüzün, eski bir nağmenin yankısı,
İçimdeki sızı, senin bestelenmemiş kasiden.
“Kulumdur öldürürüm” diyerek aşkın hançeriyle vurdun,
Ölümü varoluş, vefayı yok oluş kılmadın mı?
Modern çağ labirentinde tasavvufun sırrını sordum,
Sen hem çöl hem su, hem dünya hem ukba…
Mistik bir metafor oldun teninde, aklımı aşan,
Zamanı büküp şimdi ile sonsuzu bulmadın mı?
Bu şiir, seninle nefes alan bir iç hesaplaşma;
Suskunluğun şarkısı, ayrılığın melankolisi…
Nihal, sen ahde vefa sanma, vefayı ahde sığdırma!
Sen modern bir veli, aşkın metafizik yorumusun…
Gönlümde öldün ve her dizede yeniden doğdun,
Bunu da sen öğrettin, değil mi?