18
Yorum
38
Beğeni
5,0
Puan
248
Okunma

Elde ne kaldı…
Bir zamanlar baş tacı ettiğimiz değerler,
şimdi rüzgârın savurduğu yaprak gibi,
hazan rüzgârları vurmuş misali,
bir köşede sessizce çürümekte.
Ne soran var,
ne de “Nerede yanlış yaptık?” diyen.
Bir zamanlar selâm,
gönülden gönüle köprüydü.
Şimdi sırtlar dönük,
şimdi kapılar kilitli,
gözler sanki perdeli,
yürekler birbirine yabancı.
Bir tas çorbanın buğusu
artık ne sofrayı ısıtıyor
ne de kalplerimizi.
Söz, bir zamanlar yemin gibiydi;
bir ağızdan çıktı mı
dağlar eğilirdi önünde.
Biri bir söz verdiğinde düşünmezdin.
Şimdi kelimeler boş,
yeminler çok ucuz,
dostluklar saman alevi gibi—
bir yanar, bin söner.
Civarda bir ihtiyar “Ah” dese
bütün mahalle susardı;
toplanır başına hattını sorardı.
Şimdi herkes kendi fırtınasında,
kulaklarını tıkamış,
gözlerini kaçırmış.
İyilik yorgun,
dürüstlük kırık,
hakikat susturulmuş.
Kültür dediğimiz,
örf âdet dediğimiz,
hepsi avuçlarımızdan
kum gibi süzülüp gitmiş.
Bir türküye başlasak
sözler eksik,
bir mani dizsek
kafiyesi yetim kalır.
Geçmiş,
bizden umudunu kesmiş gibi
arkasına bile bakmadan çekip gitmiş.
Ve biz…
Ortada,
yalnızlığın tam ortasında kalakalmışız.
Ne yaslanacak bir omuz,
ne sığınacak bir gölge.
Bir yanda içimize çöken hüzün,
bir yanda geç kalmışlığın
bitmeyen sızısı.
Elde ne kaldı…
Bir avuç suskunluk,
bir yürek dolusu kırgınlık,
ve hatıraların arasına sıkışmış
kaybolmuş güzellikler yalnızca.
ALİ RIZA COŞKUN
5.0
100% (26)