1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
139
Okunma

Bazı sabahlar uyanıyorum ve sanki göğsümün üzerinde görünmeyen bir dağ var.
Nefes alırken bile içimde bir şeyler sıkışıyor.
Sanki hayat elini boğazıma koymuş ve “daha değil” der gibi beni tutuyor.
Göğsümün içindeki bu ağırlık bir günden diğerine taşınıyor, her yeni güne biraz daha büyüyerek geliyor.
Bazen ayağa kalkarken bile ayaklarımın beni taşımaya isteksiz olduğunu hissediyorum.
Yorgunum…
Hem de öyle böyle bir yorgunluk değil; ruhumun en derin yerine kadar inmiş bir yorgunluk.
Dudaklarımdan yine aynı cümle çıkıyor:
“Ey hayat… biraz nefes ver bana.”
Bu cümle artık beni ben yapan şeylerden biri oldu. Yoruldukça tekrar ediyorum, karanlığa gömüldükçe tekrar ediyorum. İçimdeki çatlak her büyüdüğünde yine aynı söz dökülüyor dilimden. Sanki söylemezsem içimde birikmiş her şey beni paramparça edecek.
Geceleri karanlık ağırlaşıyor. Odada tek başıma otururken duvarlar bile üzerime yürüyor gibi hissediyorum. Kimi zaman içimdeki sessizlik öyle güçlü oluyor ki, dünyanın bütün gürültülerinden daha çok yoruyor beni. Kendi içimde kurduğum cümlelerin arasında kaybolurken gözlerimi kapatıyorum ama karanlık gözlerimin içinden bile çıkmıyor.
Ve o an geliyor…
İçimde bir yerde sabrımın son noktası çatlıyor.
Boğazımdan kopup gelen o haykırış artık durdurulamayacak hâle geliyor:
“Ey hayat! Daha ne kadar sınayacaksın beni?!”
“Kaç kez daha düşmemi istiyorsun?!”
“Neden her kapıyı yüzüme çarpıyorsun?!”
“Ben mi istedim bu yükü?! Bu kadar acıyı ben mi seçtim?!”
“Her şey bu kadar zor olmak zorunda mı?!”
“Yeter artık! Yeter!”
“İnsan olduğumu unutturma bana!”
“Ben bağırıyorum! Sen duymuyorsun! Neden?!”
Haykırdıkça içim yanıyor ama yine de duramıyorum. Çünkü susmak beni daha çok yaralıyor. Bazen gerçekten kimsenin beni duymadığını düşünüyorum. Bazen gerçekten bu dünyada görünmez biriymişim gibi hissediyorum. Kalabalıkların içinden geçerken yüzümde aynı maske, dilimde aynı yalan var: “İyiyim.”
Oysa iyi değilim.
Hiç iyi değilim.
Ama bunu söylemek bile içimdeki ağırlığın çözülmesine yetmiyor.
Yine de…
Tuhaf bir şekilde…
İçimde minicik bir umut hâlâ nefes alıyor. Belki yaralı, belki kırık, belki çok zayıf… ama tamamen sönmüş değil. Bazen sokakta koşan bir çocuğun kahkahasında buluyorum o umudu. Bazen sabahın ilk ışığının perdeyi aralarken içeri sızdığı o ince çizgide. Bazen bir şarkının tek bir notasında. Hayat her ne kadar omzuma ağırlıklar yığsa da, küçük bir ışık hep bir yerlerde yanmaya devam ediyor.
O ışık beni yeniden konuşturuyor:
“Ey hayat… beni bırakma.”
“Her ne kadar dağılsam da toparlanmayı öğret bana.”
“Düştüğüm yerde kalmama izin verme.”
Aynaya baktığımda gözlerimde iki farklı ben görüyorum.
Biri yorulmuş, bitmiş, tükenmiş olan.
Diğeri ise ne olursa olsun inatla ayakta durmaya çalışan.
İçimde bir savaş var. Bir yanım bağırıyor: “Bittin!”
Diğer yanım fısıldıyor: “Hayır… daha değil.”
Ve o zaman kendimi yeniden ateşe atar gibi bağırıyorum:
“Ey hayat!
Duymuyorsan bile bağırmaya devam edeceğim!
Kırıyorsan bile yeniden yapacağım!
Yıkıyorsan bile tekrar dikeceğim kendimi!
Beni yok sayıyorsan bile varlığımı haykıracağım!
Ne kadar üzerime gelirsen gel, beni bitiremeyeceksin!”
Sonra gece çökerken yine pencereden dışarı bakıyorum.
Gökyüzü karanlık ama içimde bir yer artık tamamen karanlık değil.
Karanlığın içinde bir çizik gibi duran o ışık bana yetiyor.
Ve içimden usulca şu söz akıyor:
“Ey hayat…
Bana güç ver.
Sınarken beni unutma.
Yükümü ağırlaştırırken yüreğimi büyüt.
Ve ne olursa olsun
Beni yarı yolda bırakma.”
Yorgunum…
Hem de çok.
Ama hâlâ buradayım.
Yaralarımı taşıyorum, karanlığımı taşıyorum, öfkemi taşıyorum, umudumu taşıyorum.
Ve biliyorum…
Bir gün, bir yerde, bir anda
Gülmeyi gerçekten yeniden hatırlayacağım.
5.0
100% (5)