1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
122
Okunma
Elini kalbine götürdü; “Burası var ya,” dedi,
“Taşa, toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yer.”
Dersimlikiz, bu cümleyi öyle bir sessizlikle söyledi ki, o an rüzgâr bile durdu.
Sanki bütün dünya, onun yüreğindeki ağırlığı dinliyordu.
Karşısında duran adam ne diyeceğini bilemedi.
Gözleri doldu, ama ağlamadı.
Çünkü biliyordu, bazı kelimeler gözyaşıyla kirletilmezdi.
Bir zamanlar aynı gökyüzüne bakıp aynı dileği tutmuşlardı.
Birinin kalbi umutla, diğerinin korkuyla atmıştı.
Ama şimdi…
Aynı gökyüzü altında iki yabancıydılar.
Birbirlerini hâlâ hissediyorlar, ama dokunamıyorlardı.
Kadın ellerini cebine soktu, başını eğdi.
“Bazı sevgiler,” dedi içinden, “biterken bile kutsaldır.”
Adamın sesi kırık bir tınıyla yankılandı:
“Keşke seni erken sevmeseydim…”
Dersimlikiz gülümsedi.
“Yok,” dedi, “sen geç kaldın.
Ben çoktan gömülmüştüm buraya.”
Ve kalbini gösterdi, son kez.
Adam arkasını döndü, adımlarını sessizliğe bıraktı.
Kadınsa olduğu yerde kaldı,
Çünkü bazı kadınlar gitmezler…
Gitmekten çok daha ağır bir şey bilirler:
Susarak kalmak.
O gece ay, onun sessizliğini aydınlattı.
Ve kalbinde bir mezar taşı belirdi:
“Sevildi. Ama artık sessizlikte.”
Elini kalbine götürdü; “Burası var ya,” dedi,
“Taşa, toprağa gerek kalmadan
İnsanın gömüldüğü tek yer…”
Sessizlik çöktü gözlerinin kenarına,
Bir nefes kadar sustu dünya.
Bir kalp, kendi mezarını kazdı yavaşça,
Sevmenin bedelini anladı o anda.
Ne toprağın kokusu vardı ne gökyüzü,
Sadece bir sızının yankısı kaldı geriye.
Bir gülümseme kadar kısa,
Bir ömür kadar derindi acısı.
Kalp dediğin şey işte,
Hem mezar olur insana
Hem de doğduğu yer.
Sevda toprağına düşen her adım,
Bir kez gömülür, bir daha dirilmez.
5.0
100% (2)