2
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
153
Okunma

Ben bu dünyaya, kimsenin sormadığı bir sorunun cevabı olarak geldim.
Annemin sessizliğine, babamın soyadına yazıldım.
Kundakta değil, kaderde taşındım.
Evin duvarları kalındı,
perdeleri hep kapalı,
televizyondaki kadınlar bile fısıltıyla konuşurdu.
Babamın evi büyük bir sessizlikti.
Bir kadın gülerse, yanlış anlaşılırdı.
Bir kız yüksek sesle konuşsa, “terbiyesiz” olurdu.
Benim odam penceresizdi,
ama duvarlarında babamın duaları asılıydı.
Ben o duvarların arasında büyümedim —
küçüldüm.
Kendimi, başkalarının “ayıp”ları kadar ölçtüm.
Bir gün, babamın ayak seslerinden önce
kendi kalp atışımı duydum.
Korku gibiydi,
ama içinde bir kıvılcım vardı:
gitmek isteği.
O evi terk ettim.
Ama duvarların sesi,
uzun süre saçlarımda kaldı.
Bir evden çıkıp başka bir eve girdim.
Bu defa perdeler danteldi,
duvarlar daha açık renkliydi.
Ama kural aynıydı:
“Ev, erkeğindir.”
Kocamın evi bana önce sıcak geldi.
Adımı biliyordu,
kahvemi nasıl içtiğimi sordu.
Sandım ki bu defa evim olur.
Ama bir sabah,
masadaki tabak sayısına bakarken fark ettim:
Ben yine misafirdim.
Ben yemek yaptım, o sustu.
Ben konuştum, o duvarlara baktı.
Bir gün o duvarlar üstüme yürüdü.
Sözlerle, bakışlarla, eksilmelerle.
Bir gece eşyalarımı topladım.
Ne kadar az şeyim varmış,
ama ne kadar çok yük taşımışım.
Bir çantayla çıktım o evden,
bir kelimeyle: Yeter.
Sabaha kadar yürüdüm.
Sokak lambalarının ışığında
kendimi gördüm —
ilk kez yalnız, ama ilk kez gerçek.
Uzun süre hiçbir yere ait hissetmedim.
Kiralık odalarda yaşadım,
soğuk duvarlara sırtımı dayayıp
rüyalarımı ısıttım.
Her pencerede başka bir şehir vardı,
ama hiçbirinde ismim yazmıyordu.
Bir gün deniz kenarında otururken anladım:
Ev dediğin dört duvar değil,
kendine dokunabildiğin yerdir.
Beni hep başkaları inşa etmişti —
artık sıra bendeydi.
Kelimelerden bir ev yaptım.
Tuğlaları gözyaşımdan,
harcını cesaretimden.
Kapısında ne babamın soyadı,
ne kocamın sesi var.
Sadece ben varım — çıplak, sade, gerçek.
Her sabah güneşi pencereden değil,
kendi içimden doğuruyorum.
Artık kimse “nereye ait olduğumu” sormuyor.
Çünkü cevap belli:
Kendime aitim.
Bu dünyada evi olmayan tek varlık kadındır,
derlerdi.
Ama ben o evi kurdum.
Korkudan değil, sevgiden.
Yalnızlıktan değil, özgürlükten.
Ve artık biri sorarsa:
“Nerede oturuyorsun?”
diye —
gülümserim.
“İçimde,” derim.
“İçimde oturuyorum.”
5.0
100% (1)