0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
21
Okunma

Bu şehir,
aynaya bakınca yüzünü tanımayanların şehridir,
dilleri bal, kalpleri paslı bıçak,
gülüşleri ödünç, niyetleri kiralık.
Her köşe başında başka bir maske
ve her maske altında
yarım bırakılmış bir vicdan çürür.
Bu şehirde insanlar
rüzgâr gibi yön değiştirir;
bugün seninle,
yarın senin karşında.
Sözleri kuş tüyü kadar hafif
ama sırtına yükledikleri
dağlardan ağırdır.
İşte tam bu kalabalığın ortasında
bir adam yürür,
sessiz ama sağlam adımlarla.
Cebinde yalan yoktur,
ceketinin iç cebinde
yalnızca suskun bir onur taşır.
Konuşmaz herkes kadar,
ama sustuğunda
hakikat yankılanır.
Onlar gülüşlerini aynalarda prova ederken
o, yüzünü karanlıkta tanır.
Gölgesiyle barışıktır;
çünkü ne kadar uzunsa gölgesi
o kadar dik durur güneşin altında.
İki yüzlülerin dünyasında
tek yüzle yaşamak
en ağır yalnızlıktır.
Çünkü doğruluk burada
yalnız yürür,
kalabalıklar hep yalana sığınır.
Onlar dostluğu menfaatle ölçerken
o, ekmeğini bölmeyi bilir.
Onlar arkadan hançerlerken
o, sırtını dönmez bile;
çünkü bilir,
ihanet en çok korkakların silahıdır.
Bu adam,
bir çınar gibidir;
yavaş büyür,
ama kökleri derindir.
Fırtına geldiğinde
eğilir belki,
ama asla kırılmaz.
Çünkü eğilmek
her zaman yenilmek değildir.
Karakter,
onun için yüksek sesle konuşmak değil,
söz verdiğinde
susarak da durabilmektir.
Namusu,
dilinde değil,
hayatının her köşesinde yazılıdır.
Fesat kalpler
onu “saf” sanır,
çünkü oyun bilmez.
Oysa bilmezler ki
en büyük oyun
oynamamaktır bu çağda.
Gece olunca
vicdanını yastığa koyar,
rahat uyur.
Onlar ise
yüzlerce maskeyle yatar,
hangisiyle uyanacaklarını bilmeden.
Ve zaman geçer…
Maskeler düşer,
sözler çürür,
yalanlar kendi sahiplerini boğar.
Geriye bir tek şey kalır:
dimdik duranlar
ve yere bakanlar.
İşte o zaman
adam gibi adam
sessizce geçer kalabalığın içinden.
Alkış istemez,
intikam aramaz.
Çünkü bilir:
en büyük zafer
kendin kalabilmektir
herkes kendini satarken.
Bu hikâye
kahramanlık değil,
dürüstlüğün hikâyesidir.
Ve bu çağda
dürüst olmak
en büyük isyandır.