3
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
101
Okunma
Bir zamanlar, gerçekten seven bir kadın vardı. Sevdiği insana inanmış, onunla hayatı paylaşabileceğine, birlikte yaşlanabileceklerine inanmıştı. Ama hayat, bazen sevgiyi değil, vefasızlığı miras bırakıyordu.
O adam bir gün gitti. Ne bir veda, ne bir açıklama… Sadece sessizlik kaldı ardından. Kadın önce anlamadı; bekledi, düşündü, affetti. Sonra anladı: bazı insanlar sevgiyi hak etmez, bazı ayrılıklar kaderden değil, karakterden doğar.
Zaman geçti. Kadın gülmeyi öğrendi yeniden, ama bir yanı hep sessiz kaldı.
O sessizlik, bazen bir rüzgârın uğultusunda, bazen bir mezar taşında yankı buldu.
Çünkü bazı kalpler, artık konuşmaz, sadece toprağın altındaki sessizlikle anlaşır.
Ve kadın, o acıdan bir şiir doğurdu.
Bir sitem değil, bir kabullenişti bu.
“Demek ki hayat, sevenle değilmiş sadece…”
Artık biliyordu: hayat, öğreten bir yara gibiydi.
Ve o yara, onu olgunlaştırmış, güçlü bir kadına dönüştürmüştü.
Sonunda o kadının adı “DersimliKiz” oldu —
Çünkü her acıyı şiire dönüştüren bir yüreğin hikayesiydi bu
Demek ki hayat,
her zaman sevgiyle yazılmıyor,
bazen eksik bir cümlenin ortasında
suskun bir kalp bırakıyor.
Sevenle değilmiş sadece,
kimi zaman unutan da öğretiyor,
kimi zaman gidene değil,
kalana ağır geliyor.
Vefasızlık da mirasmış meğer,
kan değil, gözyaşıyla geçermiş insandan insana.
Bir bakış, bir söz, bir sessizlik —
hepsi aynı acının farklı yüzleriymiş aslında.
Bazı kalpler,
konuşmayı unutmuş dualar gibi,
toprağın sessizliğinde yankılanır,
sadece gökyüzü duyar o fısıltıyı…
Ve biz,
hala bekleriz o sessiz kalplerin ardından,
belki bir gün,
rüzgarla birlikte bize dönerler diye…
Yazan: Cigdem Turan DersimliKiz
5.0
100% (3)